“Siz bir tanesiniz!”
diyerek çığlık atıp önce anneme sonra babama sarıldım. Annem ve babam bugün öğlen saat 12’de, yani bir saat sonra, teyzemlere gitmek için yola çıkacaklar. Ama ben annem ve babamdan evde kalıp kızları bize çağırmak için izin aldım ve teyzemlere gitmiyorum! İşte şu anda dünya’nın en mutlusu benim.
“Ama…” diye söze başladı annem. Yine kural sayacaktı anlaşılan
“Ama yarın sabah saat 11 de evde olacağız ve o zaman evde bir tane bile kız görmek istemiyorum. Ayrıca alt ve üst komşulardan şikâyet gelmeyecek”
Sırıttım ve “Aman anne, bunlar mı dertlerin? Zaten sadece 3 arkadaşımı çağıracağım. Alt kat zaten boş. Üstten de şikayet gelmez merak etme, biz öyle gürültülü bir şey yapmayacağız”
Ama annemin yüzünden endişe gitmiyordu. Yine de
“Tamam o zaman” dedi
“Siz bir tanesiniz” dedim ve masadan kalkıp koşarak ikisine de birden sarıldım.
“Dur kız boğacaksın bizi” Bunu söyleyen babamdı.
Daha sonra da hoplaya zıplaya odama gittim. Özge’ye müjdeyi vermek için sabırsızlanıyordum. Odama girdim ve kapımı kapattım hemen Özge’yi aradım.
“Alo?” dedi karşıdan uykulu bir ses
“Uyansana uykucu!” dedim gülerek
“Oğlum saat 11 ve biz yaz tatilindeyiz. Asıl sen bu saatte ayakta ne geziyorsun?”
“Of aman Özge. Sana müjdelerim var!”
“Neymiş o?” dedi. Sesinin biraz açıldığını fark ettim. Ah her zamanki meraklı Özge’ydi işte.
“Annem ve babam teyzemlere gidiyor. Bense sizleri akşam yatıya çağırmaya izin aldım!”
“İnanmıyorum!” deyip bir çığlık attı Özge. Elimde olmadan kıkırdadım.
“Hadi ara kızlara da söyle. Bu zevki sana armağan ediyorum” dedim. Bayılırdı böyle işlere Özge.
“İnanmıyorum Deniz! Ne yani biz şimdi akşam yatıya size geleceğiz ve evde kimse olmayacak, sadece biz olacağız öyle mi?”
“Aferin konuyu iyi anlamışsın canım. Şimdi kızları ara annemgil çıkmadan önce sana mesaj atarım bizim eve gelirsin. Tamam?”
“Çok öptüm. Hadi bay” dedi ve Özge telefonu kapattı. Her zamanki aceleci Özge.
----------------------------
Annemgil gittikten 10 dk sonra hemen zil çaldı. Kapıyı açtığımda karşımda Özge’yi buldum. Elinde de seyahat çantası.
“Gireyim mi içeri?” dedi.
“Tabii” dedim ve içeri aldım.
“Vay be, ev 1 günlük bizim yani!”
Evet anlamında kafamı salladım. Bu arada da antrede dolanıyorduk.
“İyi zıplayabilir miyiz? Alt katınız falan boş mu?” dedi Özge. Güldüm.
“Bir espri yapmadan durmayacaksın değil mi? Ama evet alt katımız boş. Almancılar varmış da hala gelmediler”
“Vuhuu iyi o zaman. Neyse kızlara saat 1’de gelmelerini söyledim.”
“Hadi o zaman gel bir şeyler alalım marketten” dedim.
Merdivenlerden kahkahalarla indik. Komşuları rahatsız edebilirdik ama kimin umurunda?
Dışarı çıktığımızda kapının önünde siyah bir jeep’in durduğunu gördük.
“Sizin apartmanda bayağı zengin ha” dedi Özge.
Tam biz kapıdan çıkınca jeep’in ön kapısı açıldı ve hafif sarı saçlı, yaşlı –yaşlı dediğime bakmayın babam yaşında- bir adam indi.
“Allah’ım sana şükürler olsun” diyerek ellerini yukarı kaldırdı. Bizse şaşkınlıkla kapının önünde duruyorduk. Adam bize doğru hızlıca geldi.
“Kızlar, Almanya’dan geliyoruz. Anahtar eşimde kaldı o da markete gitmişti. Biz on dakikadır şu kapıdan birinin çıkmasını bekliyorduk.”
Ne diyeceğimi bilemedim sadece gülümsedim, Özge ise şaşkınlıkla bir adama bir bana bakıyordu. Adam hemen arabaya gidip arabadan birini çağırdı ve arabadan biri indi. Aman Tanrım! Sarı saçlı, mavi gözlü, 1-70 boylarında taş gibi bir çocuk inmişti arabadan. Özge ağzı açık bir şekilde çocuğa bakıyordu. Bense daha fazla rezil olmamak için bir an önce gitmek istiyordum. Hemen cebimden anahtarı çıkartarak kapıyı tekrar açtım ve adama:
“Ben kapıyı açtım. İyi günler” dedim ve Özge’yi kolundan çekerek yürütmeye çalışıyordum.
“Çok teşekkürler” dedi adam ve minnetle bize baktı. “Ha bu arada, seni hiç burada görmemiştim yeni misiniz?”
“Yaklaşık 3 hafta önce taşındık. Sizin üst katınızda oturuyoruz” dedim ve yine Özge’yi çekerek yürümeye çalıştım. Adamlar içeri girdiğinde biz apartman bahçesinden anca çıkmıştık
“Ne çocuktu ama…” dedi Özge
“Özge yürüsene, saat 12.30 olmuş. Kızlar kapıda kalmasın” dedim. Ne çocuk hakkında ne de adam hakkında konuşmak istiyordum.
“Deniz, tam senin tipin. Sarı saç, mavi göz…”
“Ya o değil de biz onlar geldiğine göre fazla koşturamayacağız” diyerek tekrar konuyu değiştirmeye çalıştım.
“Deniz! Alt katına taş gibi bir çocuk gelmiş. Senin derdin koşturmak. Bu çocukla kesinlikle konuşmalısın. Nasıl da bakakaldın öyle”
“Seninkinin yanında benim bakmam bir hiç kalır” dedim. Daha fazla konuşmak istemiyordum o yüzden susma kararı aldım ve adımlarımı hızlandırdım.
“Ya tabi senin aklın o salak Caner’de” dedi Özge. İsmi duyunca bir şekil oldum. Sanki bir anda içimde bir fırtına başlamış gibiydi. Ama cevap vermedim.
Özge cevap vermediğimi görünce kızdığımı anladı ve sustu.
“Ya…tamam… özür dilerim. Ben sadece şaka yapıyordum” dedi o incecik sesiyle
“Önemi yok” dedim. Sonuçta arkadaşımdı değil mi? Daha sonra Özge yine, benim doğa üstü güç olarak saydığım konuyu unutturma pozisyonuna geçti ve hemen havadaki o soğukluk dağıldı”
--------
Eve geldiğimizde kızların hepsi kapıdaydı.
“Nerde kaldınız be” diye yakındı İrem. Simay her zamanki gibi sarı saçlarını önüne atmış sakin bir şekilde oturuyordu.
“Özür dileriz kızlar. Hepsi Özge’nin suçu” dedim kıkırdayarak
“Hadi ya!” dedi Özge “O adamları ben mi koydum oraya! Tabi siz bombayı bilmiyorsunuz” dedi Özge. Anlaşılan kızlara o çocuğu anlatmak için can atıyordu. Cebimden anahtarı çıkardım ve kapıyı açtım.
1 saat sonra oturma odasında hepimiz ayrı bir yerlere yayılmış, Özge’nin çocuğu anlatmasını dinliyorduk. Bende zihnimde o anı canlandırıyordum.
Özge’nin anlatması bitince ilk konuşan Simay oldu.
“Kesinlikle benim tarzım değil ama sana uyar Deniz”
“Ben bu çocuğu merak ettim şimdi” dedi İrem, o da benim gibi gözlerini tavana dikmişti.
“Neyse boş verin erkekleri falan da ben televizyonu internete bağlayım Harry Potter izleyelim.” Dedim. Bu cümlem herkeste bir hareketlilik yarattı.
.
2 saat sonra tam filmin ortasında zil çaldı. Filmi durdurup kapıya bakmaya gidiyorken İrem benden önce yerinden fırladı ve geri döndü. Çok çevik bir kız.
“Deniz! Kapıda çok taş bir çocuk var. Yoksa bu 'o' mu?”
Hepsinin de gözleri bana merakla baktı.
“Tamam ben kapıya bakmaya gidiyorum. Sakın beni rezil etmeyin.” Dedim ve üstümü düzeltip kapıyı açtım. İrem doğru bilmişti. Bu 'o' çocuktu
“Selam” dedi sevecenlikle.
Yüzüme aptal bir gülümseme yapıştırıp “Selam” dedim.
“Ben aşağıdaki çocuk. Eve yıldız tornavida lazım da var mı?” dedi.
“Şey…” dedim. O hiç susmayan iç sesim konuşmaya başlamıştı ‘Konuşsana geri zekalı!’
“Ben tornavidalardan falan anlamıyorum da sana tamir sandığını getireyim, kendin al. Olur mu?” dedim
Çocuk ‘Evet’ anlamında başını salladı ve ben neredeyse uçar bir hızla balkona çıkıp balkondan tamir sandığını kaptığım gibi çocuğum yanına gelmiştim. Sandığı yere koydum ve:
“Hangisiyse al” dedim. Bana gülümseyip sandığı açtı ve başını sandığa gömdü. Bende o arada çocuğu iyice inceleme fırsatı buldum.
“Hah! İşte bu.” Dedi. Aptalca sırıttım. Yine iç sesim konuşmaya başladı ‘Adam gibi davransana!’
“Bunları öğrensen iyi olur çok lazımlar” dedi ve sandığı kapattı. “Teşekkürler”
“Rica ederim” Çocuk tam merdivenin oraya gelmişti ki geri döndü ve:
“Bu arada adım Caner.” Yine o isim. Lanet olsun! Neden hep böyleler beni bulur.
‘Çocuk senden cevap bekliyor’ dedi iç sesim.
“Bende Deniz. Tanıştığıma memnun oldum.”
Çocuk tekrar gülümseyip aşağı indi. Bende çantayı alıp yavaşça kapıyı kapattım. Cümlesi kulaklarımda yankılanıyordu.
‘Adım Caner’… ‘Adım Caner’
Sandığı geri yerine bırakıp kızların yanına geldim. Hepside sus pus olup bizim konuşmamızı dinlemişti.
“Adı neymiş?” dedi Özge merakla. Anlaşılan son kısmı duymamışlardı.
“Caner” dedim.