“NE?!” Karşımda annemin olduğunu unutup sesimi yükseltmiştim. “Ne? Ne yani 2 haftalığına New York’a mı gidiyorsun?”
Annem yutkundu. Benim ona olan hasretimi biliyordu, onsuz yapamayacağımı biliyordu. Elimi tuttu ve o sakin sesiyle konuşmaya başladı
“Angel tatlım, bak canım bu işim için gerekli, gerçekten. Geri döndüğümde harika bir hayatımız olacak. Daha rahat bir hayatımız olacak sana söz verebilirim. Merak etme zaten baban yanında olacak.”
Hiçbir söz beni yatıştırmıyordu. 16 yaşında koskoca bir bebektim işte. Annesinin yanından ayrılmayan bir bebek, hiçbir işini annesiz yapamayan bir bebek… Kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. Annem gözyaşlarımı sildi.
“Seni hiç bırakmak isteyebilir miyim, canım? Dediğim gibi işim için gerçekten gerekli. Kıyamam ben sana. Şimdi ağlamayı bırak. Eğer beni seviyorsan yurtdışına gitmemi onaylaman lazım.”
Anlamıyordum, niye benim onayımı alıyordu ki annem? Vermesem de gidecekti, versem de. Ama ‘beni seviyorsan’ demişti. İşte o anda annemi ne kadar üzdüğümü anladım. Kadıncağızın üzerinde zaten yeterince sorumluluk vardı. 2 haftacık ne olurdu ki? İdare edebilirdim.
“Ama her gün arayacağına söz ver” dedim. Annemin yüzünde bir gülümse belirdi.
“Canım kızım” dedi ve birbirimize sarıldık.
Bu onun benim için söylediği son sözdü: ‘Canım kızım’.
^-^-^-^
“Bir işi çıkmıştır tatlım, bakamıyordur. Adı üstünde iş gezisi”
Annemi kaç kere arasam da telefonu açmıyordu. Zavallı babam da beni yatıştırmaya çalışıyordu. Sinir, korku, heyecan, merak işte bütün bu duyguların karışımı bir duygu hissediyordum. Gözlerim dolmuştu az sonra ağlamaya başlayacaktım. Elimde telefon her dakika arayıp duruyordum annemi.
“Kendine gel tatlım. Annen asla seni bu halde görmek istemezdi.”
Doğru, istemezdi. Ama annem telefon çağrımı cevapsız bırakmakta istemezdi. Ya başına bir şey geldiyse, annesiz ne yapardım ben? Derin bir soluk aldım ve dolmuş gözlerimi sildim.
“Hah! Şöyle.” Dedi babam. Onu da üzmüştüm. Ama yüzünden de anlaşılıyordu ki o da annemi merak ediyordu. Hala suratım asık, daha doğrusu ifadesizdi.
“Yatmaya ne dersin?” dedi babam.
“Bu saatte mi? Baba saçmalama”
Kısa bir sessizlik oldu. Babamın neden yatmamı istediğini anlamıştım. Daha fazla ayakta durursam merak benim içimi iyice kemirecekti. Ama tabii birde bu duygularla uyuyabilmek vardı.
“Peki, baba” dedim. “Ama 1-2 sayfa ödevim var onları yapıyım öyle yatarım”
Babam “Tamam” anlamında kafasını salladı ve koşarak odama gittim. Okulun kapanmasına 2 hafta vardı ama Mrs. Kydd ödev vermekten çekinmiyordu. Neyse ki diğer arkadaşlarım gibi öğretmenin ardından küfür yağdırmıyordum. Hem ne gerek vardı ki buna?
.
.
Gözüme batan kalem ucuyla uyandım.
“Ah!”
Gözlerimi açtığımda masada yattığımı gördüm. Ah! Ödev yaparken uyuya kalmıştım. Yavaşça gerindim, belim tutulmuştu. O sırada salonun ışığı yandı. Babamın bu saatte salonda ne yaptığını merak ettim. Kapıya doğru ilerlerken babamın o çok nadir duyulan öfkeli sesini duydum:
“NE?!”
İyice meraklanmıştım. Ama ben salona geçmeye fırsat kalmadan bir kapı çarpılma sesi duyuldu, babam gitmişti. Ama nereye gitmişti böyle gece yarısı? Onu böyle öfkelendiren şey neydi? Babam salonun ortasında duran kahverengi-beyaz karışımı sehpamızın üzerinde telefonunu unutmuştu. Telefonu alıp en son konuşmaya baktım. Bilinmeyen bir numaraydı ve başka alan kodluydu. Bu alan kodu… Evet derste işlemiştik ! Bu alan kodu New York’undu. Aklıma tek bir şey geldi. Yoksa annem… ?
^-^-^-^
Uyandığımda bana bakan bir sürü gözle karşılaştım. Ah, ne olmuştu? Evet, evet şimdi hatırladım. Babam gece yarısı bir telefon konuşmasından sonra evden pat diye çıkıp gelmişti. Şu anda da sehpanın yanında yerde yatıyordum. Doğruldum ve
“Hey noluyor?” dedim. Çünkü: Büyükanneme kadar içerisi bir yığın akraba dolmuştu. Ama bir dakika aralarında bir tane bile gülen yoktu. Hepside asık suratlı, hepsinin de gözleri şişmiş. Sanki geceyi uyuyarak değil de ağlayarak geçirmiş gibiydiler. O sırada babam içeri girdi.
“Ah Tanrı’ya şükürler olsun Angel uyanmışın!”
Babamın hali de haraptı. Onunda gözleri şişmişti.
“Neler oluyor? Biri açıklayabilir mi?” dedim. Babam geldi ve yanıma oturdu.
“Bak Angel, bu… bu anlatılacak bir şey değil. Hiç değil. Az sonra söyleyeceklerim seni yıkabilir.” Ve bir anda babam ağlamaya başladı. BABAM! KOSKOCAMAN BABAM! Hüngür hüngür ağladığını ilk defa görüyordum. Ne olmuş olabilirdi ki?
“Angel , yavrum… Anneni… Kaybettik”
Babam konuşmaya devam ediyordu ama ben dinlemiyordum. Nasıl dinleyebilirdim ki? Sanki bir anda soluk alamadım. Sanki kalbim bir anlığına atmadı. Etraf karanlıklaşmaya başladı. Bütün cisimler sanki etrafımda dönüyordu. Bayılmadan önce tek bir şey söylemişim.
“Ama bu imkansız”.