Tanrı sana ne istediğini sormazdı. Sen onu ister ve alırdın.
*-*-*-*-* Dolabımın önün durmuş Andrew’ i bekliyordum. Telefonu açtım ve oyalanmaya başladım. Beni bekleten tek kişi Andrew olabilirdi. O da hakkını fazlasıyla kullanıyordu. Ayrıca Tanrı aşkına bu çocuk nerede kalmıştı? Kulaklığımı taktım ve müziği son ses açtım. Beklemekten sıkılmıştım ve kafeteryaya gidip biraz atıştıracaktım. Tam sağa doğru dönmüştüm ki birisi bana çarptı. Zaten son olanlar yüzünden hala sinirliydim. Bu sefer bana çarpan bu kadar kolay kurtulmayacaktı. “Sen-” Bu Daniel’ di ve yüzü yüzümün 2 santim ötesindeydi. Sinirlendim. Bu çocuk düzgün yürümeyi bilmiyor muydu? “Sanırım yürümeyi öğrenmek gerekecek Daniel” Arkadan birisi seslendi. “Ya da senin kulaklıklarını çıkarman gerekecek.” Onu kim, hangi cüretle söylemişti? Hangi aptal? “Ne yapacağımı sana sormadığıma göre şimdi toz ol!” Kimin söylediğini bilmiyorum ama etrafımızda oluşan kalabalık azalmıştı. Sinirli olduğum zaman insanlar benden kaçıyordu. Elbette. Ben o sinirli bakışlarımı atarken Daniel ellerimi ellerinin içine aldı. İnceliyordu. İncelemeyi bitirdikten sonra bana daha önce hiç görmediğim o mükemmel gülümsemesiyle baktı. Gamzesi vardı. Gerçi onu daha önce gülerken görmemiştim. Her neyse. Yutkundum. “Temiz. Bu sefer kan dökülmedi ha?” Hala gülümsüyordu. “Aynısının bir daha tekrarlanabileceğini aklından bile geçirme. Eğer olsaydı seni yaşatmazdım emin ol. Ayrıca şakası bile komik değil.” Suratı asıldı. Ama hala ellerimi tutuyordu ve elleri sıcacıktı. “Hey tamam sadece küçük bir şakaydı. Önceki konuşmalarımızın çoğu senin tehditlerin, emirlerin ve benim özürlerimle dolu olduğu için biraz farklılık olsun istedim.” Omuz silktim. Önceki konuşmalar-mış mış. Sanki bundan sonra çok olacakmış gibi. Ellerimi elinden çektim ve kolunu kavrayarak onu koridorun köşesine çekiştirdim. “Bak Daniel dışarıdan nasıl göründüğüm umurum da değil ama ben pek sıcakkanlı birisi değilimdir ve sen sınırlarımı zorluyorsun. Ayrıca hastalığım hakkında bir daha hiç bir şey duymak istemiyorum. Eğer öyle bir şey olduğunu duyayım sana acı ne demek yeniden öğretirim. Anladın mı?” Daniel hiç korkmuş gibi görünmüyordu. “Demek bu okulun soğuk kraliçesi sensin. Peki. Kimseye söylemezdim zaten. Ama şunu unutma insanların kalbini kırarak değil onlarla gülerek hayattan zevk alırsın. Belki de lanetler okumayı artık bırakmalısın. Sana hayattan zevk almayı öğretebilirdim ama sanırım bunun için çok geç kalmışım.” Bunları dedikten sonra hemen gitti. Daniel’n son dediklerini düşünüyordum. Bunlar gerçek olabilir miydi? Daha önce kimse bana böyle şeyler söylememişti. Kimse kendinde o hakkın bulmamıştı. Yada cesareti. Kendimi onun saçmaladığına inandırmaya çalışıyordum. O kimdi ki bir anda gelip benim o asla kırılmaz egomu bir anda paramparça etmeye çalışırdı? Ben bunları düşünürken birisi omzuma dokundu. Daniel olduğunu düşünüyordum. Sevinmiştim. Çünkü benim bir şeyler söylememe fırsat bırakmadan gitmişti. Şimdi benim sıramdı. Ama ya yanılıştım. Gelen Daniel değildi. Gelen Andrew’di. “Ne oldu prenses çok düşünceli görünüyorsun?” O an ona her şeyi anlatmak istedim. Ama yapmayacaktım. O beni mükemmel olarak bilmeliydi ve hep öyle kalacaktı. “Bir şey olmadı. Eee nereye gidiyoruz yemeğe?” Andrew elimi tuttu ve beni arabasına doğru sürüklemeye başladı. “Sürpriz prenses ve emin ol bu süprizimle aklımdaki her şey uçup gidecek.” Gülümsemeye çalıştım. Umarım cidden aklımdaki her şey uçup giderdi. Sanırım buna ihtiyacım vardı.
saolasın kankam sende olmasan zaten asdfgh devam etmeyi düşündüğüm tek hikayem bu zaten sonunu bile tasarladım asdfg of amk okuyup yorum yapında bari bitireyim bunu belki büyüyünce kitabını yazarım o derece seviyom bunu neyse ben bölüm yazayım yeni hüzünlendim bir anda
hazel doktor glyorr açılın yol verin amk bu kıza asdfgh yahu ekşın diğer adımıızz siz finali görün - keşke finale kadar yazsam şu hkayeyi- abi çok manyak lan
olm çok seviyom seni, üzülme, ben şimdi bu hikayeyi unuttum jdhlkshdkld o yüzden en baştan okuyup, uzun bi yorum yapcam ama şimdi değil klsdjflkshjefkjaw
Belki de hayatımda mükemmel olamadığım tek an şu andı. Kendimi hiç bu kadar çelişkide görmemiştim. Tanrı aşkına söyleyin. Bu Daniel’ i Tanrı neden göndermişti?
*-*-* Andrew’ e süprizin biraz beklemesi gerektiğini söyledim. Önce gidip o her zamanki kahvemi içip waffle yiyerek sakinleşmeliydim. Yemek her zaman beni sakinleştiriyordu. Andrew kahve ve waffleları almıştı ve sahile gidiyorduk. Deniz kenarı… Dalgaların o dinlendirici sesi, deniz havası, kumsal. Sanki hepsi benim için yaratılmıştı. Kimse benim kadar kumsalı sevemezdi. Andrew arabaya geri gelmişti. Ben hala telefonuma anlamsız anlamsız bakıyordum. “Kumsala gidiyoruz Andrew, Her zaman ki yere.” Andrew başını salladı ama bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. “Hey prenses sorun nedir? 2 gündür biraz gerinsin sanki.” Güldüm. Gergin? Evet, sanırım şuan beni en iyi tanımlayan kelime buydu. Mükemmel değil gergin … “Hayır iyiyim.” Dahası yoktu iyiydim ben. Sadece daha tanışalı 2 gün olmuş, tanışmamızda çarpışarak parmağımı kesmiş ve beni yargılayabilen -hem de kolayca- biri yüzünden biraz düşünceliydim o kadar. Waffleın o harika tadını dudaklarımda hissettiğim an yüzümde küçük bir gülümseme oluştu. Hemen kahvemi yudumladım. Andrew ile sessizce kahvelerimizi içtik. Bana artık kalkalım mı dercesine bakıyordu. “Sen git ben geliyorum.” Andrew başını salladı ve arabaya gitti. Bense kumsala indim. Denizi seyrediyordum. Elime bir avuç kum aldım. Sonra kuma fısıldadım. “Belki de beni sınıyorsun ama ben asla pes etmem.” Sonra birden rüzgar esti. Elimi havaya kaldırdım ve avucumu açtım. Kumların rüzgar da dağılışını izlemek bana zevk verdi. Artık arabaya dönmeliydim. Hızlı adımlarla arabaya bindim. Artık o mükemmel süprizime gidiyorduk. Heyecanlanmak istiyordum ama olmuyordu neyse en azından Andrew için denemeliydim. “Bu sürpriz fikride nereden geldi böyle ?” Andrew boş bulundu. “Bahar geldi ya- hay aksi bunu bile söylememeliydim. Gidince göreceksin.” Hımm bahar geldi ya. Bu cümleden ne anlam çıkartabilirdim ki bu çocuk bir alemdi. Koltuğa yaslandım ve gözlerimi kapattım. Uyku beni çağırıyordu. - Andrew gözlerimi bağlamıştı. Gülmeye başladım. “Andrew beni kaçırmıyorsun değil mi?” Andrew kahkaha attı. “Seni kaçırsaydım eminim ki benimle gelirdin zaten.” Sırıttım. Söylediklerin de sonuna kadar haklıydı. “Ee ne yapacağım ben şimdi böyle.” “Sabret. Sabrın ödüllendirilecek.” Ayağımı sinirle yere vurmaya başladım. Sonra Andrew beni kucağına aldı bir süre yürüdü ve beni yer bıraktı. Ayaklarımı kumun içinde hissedebiliyordum. Burası kumsaldı ve tam o anda müzik çalmaya başladı. Andrew gözlerimdeki bezi aldı. Hava hafif kararmıştı ve herkes ama herkes buradaydı. Andrew benim için kumsalda devasa bir parti düzenlemişti. Ona sarıldım. “Seni pislik bunu tahmin etmeliydim.” Andrew güldü. “Sürpriz yapan insana pislik mi diyorsun sen şimdi?” Ona dik dik baktım. “Ben parti kızıyım aynı zamanda sürpriz yapılan kişiyim ki bu da bana pislik deme hakkı verir.” Andrew kahkaha atıyordu. “Tamam git v eğlen parti kızı benim içkilerle ilgilenmem lazım.” Gülümsedim. Anlaşılan Andrew yine kafayı bulacaktı. Dans pistine doğru ilerledim. Tam ortadaydım ve mükemmel dans ediyordum. Tam o anda gözüme birisi çarptı. Daniel. O da partiye gelmişti. Hem de bir kızla. Kızı tanıyordum. Teksas’ tan yeni gelen kızdı bu. Camille. Beraber gülüyorlardı. Ellerinde atıştırmalık şeyler vardı. İçimde çok büyük bir kıskançlık dalgası yükseldi. Bu kızın bu çocuğun yanında ne iş vardı? Daniel gözlerini birden bana çevirdi. Ona ekstra sinirli bakışlarımdan birini attım. Sonra daha da iyisini yapmaya karar verdim. Camille ve Daniel’ın yanına gittim. Camille bana aptal aptal bakıyordu. Tabiî ki şaşırmıştı. Eyaletin en popüler kızı yanlarına gelmişti. Muhtemelen kimin partisi olduğunu bile bilmiyor diye düşündüm. Aptal kız. Müziğin sesi fazla olduğundan dolayı Daniel’ e doğru eğildim. “Seninle biraz konuşabilir miyiz?” Daniel bana öyle bakıyordu. O an onu tokatlamak istedim. ‘Sana bir soru sordum aptal’ dememek için kendimi zor tuttum. Bu çocuk neden hep beni aptal durumuna düşünüyordu? “Peki.” Zor da olsa duymuştum. Gülümsedim. Camille’ye elimle gidebilirsin yaptım. Ama önce bana sonra Daniel’e baktı. Bende ona bakarak bağırdım. “Bu hareketin neresini anlamadın, gitsene!” Kız hemen yanımızdan tüydü. Elbette gidecekti salak şey. Daniel’ i elinden tuttum. Kumsalın en sessiz köşesine götürdüm onu. Sonra elin bıraktım. O mükemmel denize doğru bakmaya başladım. Sonra onun yanıma geldiğini hissettim. “Konuşacağımızı sanıyordum.” Düşüncelerimi böldüğü için ona kızdım. “Konuş o zaman!” Güldü. Kendimi onun yanına aptal gibi hissetmem normal miydi? “Adelia, Camie’ ye neden öyle davrandın?” Gözlerimi kapattım. Sinirlenmiştim. Camie ha? Ona böyle sesleniyordu demek. Öpüşüyorlar mıydı? Beraber sex yaparken ‘Camie’ si ‘ Daaan’ diye mi inliyordu? İçimi çektim. Ben hiçbir zaman sex yapamayacaktım. Yapsam bile hayattayken yaptığım son şey olacaktı. Bakireydim ve sex yaparken akan kanım beni öldürecekti. Hayatıma lanet ettim. “Lanet olsun.” Gözlerimi açtım. Daniel bana soran gözlerle bakıyordu. Ona soğuk bir gülümseme attım. “Yine hayatıma lanet ediyordum neyse o ‘Camie’ denen sürtüğü sevmiyorum hepsi bu.” Daniel’in tek kaşı soru sorarcasına kalktı. “Sanırım sevmediğin kişilere sürtük diyorsun.” Sinirlenmiştim. Onu savunması hiç hoşuma gitmemişti. “Saçmalıyorsun.” Daniel gülümsedi. “Yada benim yanımda olduğu için kıskandın.” İşte bu bardağı taşıran son damlaydı. “Kendini bu kadar önemli hissetmene üzüldüm. Oysa ki hiçbir şeysin tatlım.” Daniel hala gülümsüyordu. “Sinirlisin çünkü aklını okuyorum. Her neyse sanırım bana söyleyeceğin hiç bir şey yok. Yine başa döndük. Sanırım gitmem gerek.” Ona baktım. “Hayır söyleyeceklerim şunlar. Bana okulda söylediklerin hakkında. Sana yalan söylemeyeceğim. Bütün gün dediklerini düşündüm. Ben böyle mutluyum ve bundan sanane. Bana bu sözleri söylemekle hata yaptın Daniel bil istedim.” “Eğer sen bu halinle mutluysan neden dediklerimi bu kadar düşündün? Sen mükemmel kızsın değil mi?” Şaşırmıştım böyle bir çıkış beklemiyordum. Ona arkamı döndüm. Sinirle ayağımı yere vuruyordum. Daniel ellerini omzuma koydu ve beni kendine çevirdi. Dokunuşuyla bir garip olmuştum özellikle de askılı elbise giydiğim düşünülürse, tenim yakmıştı resmen. “Evet ben mükemmel bir kızım ve senin bu mükemmeliği mahvetmeye hakkın yok seni aptal. Hangi cehennemden geldin sen başıma?” Daniel’ in elleri omzumdan düştü. Bana bakışları o kadar derindi ki. “Hangi cehennemden geldiğimin bir önemi yok. Özür dilerim Adelia. Seninle kavga etmek istemiyorum yine. Hoşça kal parti kızı partinin tadını çıkar.” Elimi avucunun içine aldı ve elimi öptü. O giderken arkasından baktım ve dudaklarımdan bir fısıltı çıktı. “Gitme.” Ama fısıltımı dalgaların sesi yutmuştu. Zaten duymasının da bir anlamı yoktu. Eski mükemmelliğime geri dönme vaktiydi.
hepinizi öperim kanklar da şöyle bir şey var geçen bölümde görüldüğü üzere 1 sayfaya 2 bölüm koydum -ki burada benden bahsediyoruz asla öyle bir şey yapmam- neyse hadi yorum sayısı önemli değil diyelim abi bu hikayeyi kimse okumasa da yazmak istiyorum bu benim için çok yeni bir duygu naz bilir normalde hiç yazmak istemem
kafamda manyak bir kurgu var hepsini unutmadan yazmak ve finali yazmak istiyorum ciddi anlamda aslında bunun kitabını yapmak istiyorum bir şeyi uzatmayı çok seviyorum ama hevesim kaçarda yazamam diye korkuyorum o yüzden final yapmak amacım
umarım anlatabilmişimdir yardım edin lan piçler asdfgh
Uzun süredir senoryolar kısmına girmiyordum. Son mesajlarda seni görünce hemen tıkladım, yeniden başladım unutmuşum. Sonra yeni bölümler... Girişlerine öleyim, nasıl güzeller. Mükemmel olmuşlar bölümlerin, yerim seni. Çok güzel yazmışsın hayatım öpüyorum
Bir gün mutsuzluk hayatıma girdi ve ben, bir salak gibi, onu bir daha asla hayatımdan çıkaramadım.
*-*-*-*
Bay Brown’ un o aptal biyoloji dersini dinlemek zorundaydım. Kalemi sıraya vuruyordum. Çünkü sinirliydim. 2 gün önce Daniel’in bana dediklerini hala düşünüyordum. Bu nasıl olabilirdi? Sıradan bir çocuk nasıl olurda bende bu kadar etki bırakabilirdi? Bunu nasıl yapıyordu? Partiden sonra onu ne zaman görsem benden resmen kaçıyordu yada şöyle diyeyim beni hep göz ardı ediyordu. Bende onu göz ardı etmeye çalışıyordum ama itiraf etmek gerekirse bir ortama girdiğim zaman Daniel burada mı diye etrafa göz gezdiriyordum. Şu Camille denen kızla takılıyordu. Bunu beni ne kadar sinir ettiğini size anlatamam. En kısa zamanda Camille’nin işini bitirmeliydim.
Aslında Daniel yakışıklı bir çocuktu hatta Andrew olmasa okulun en yakışıklısı bile diyebilirim. Bende elbette ki en güzel kızıydım. Şu şartlarda neden beni değil de onu tercih etmişti? Okulun en yakışıklı çocuğuyla en güzel kızı çıkmaz mıydı? Birisi elimden kalemimi aldı. Sinirlenmiştim bunu kimin yaptığını görmek için kafamı kaldırdım ve Bay Brown ile göz göze geldim.
“Bayan Goldwyn hem dersi dinlemiyorsunuz hemde kalemi sıraya vurarak hepimizi rahatsız eden o sesi çıkartıyorsunuz.”
Ona tek kaşımı kaldırdım.
“Eee ne olmuş yani?”
Bay Brown bana şok olmuş bir şekilde bakıyordu. Sonra sınıftan birisi konuşmaya başladı.
“Açıkçası ben o sesten rahatsız olmuyorum. Sanki hafiften ritim tutmaya başlamıştı.”
Konuşan kişiye baktığımda Daniel olduğunu farkettim. Şarşırmıştım. Onu nasıl olurda bu sınıfta olduğunu farketmezdim. Ben daldığım zaman içeri girmiş olmalıydı. İkinci şaşırdığım şey ise beni savunmasıydı. Ona sert bir şekilde baktım. Omuz silkti. Bende sıranın üzerindeki kitaplarımı ve çantamı alarak sınıftan çıktım.
Bay Brown arkamdan akşam cezaya kaldığıma dair şeyler sayıyor olmalıydı büyük ihtimalle ama umrumda değildi. Aslında şuan hiç bir şey umrumda değildi. Her zaman ki gibi. Arabama bindim. Rüzgarı saçlarımda hissetmek istiyordum anahtarı kontağa sokacakken Andrew arabaya bindi.
“Ee nereye gidiyoruz?” Gözlerimi devirdim. Aslında kumsala gitmek istiyordum. Tek başıma. Umarım Andrew bunu anlayışla karşılardı.
“Kumsala gidiyorum.”
Andrew şaşırmış gibi görünmeye çalıştı.
“Kovuluyorum demek ha? Neden?”
Bıkkın bir şekilde cevap verdim.
“Yalnız kalmak istiyorum. Biraz deniz kokusuna, dalgaların sesine ve kum taneciklerini hissetmeye ihtiyacım var.”
“Prenses bir sorun var bunu hissedebiliyorum ve bunu bana anlatmıyorsun.”
Gülümsemeye çalıştım. Sorun falan yoktu. Belki de vardı bilmiyordum.
“Sorun falan yok Andrew her zaman ki halim biliyorsun.”
Andrew gülümsedi.
“Her zaman ki halini biliyorum sen her zaman komplo teorileri yaparsın. Sürekli etrafındakileri küçümsersin ve sürekli benimle takılırsın. Ama şu 2 gündür ölü gibisin okuldaki sürtük Madison sana o gün sana laf soktu cevap bile vermedin. İyi değilsin kabul et.”
Bunu fark etmemiştim.
“Madison bana laf mı soktu? Ne ara, ah o sürtüğe dersini vermeyeli uzun zaman oldu.”
Andrew bana ağzı açık bakıyordu.
“Şaka yapıyor olmalısın.” Omuz silktim. “Yoo gayet ciddiyim.” Andrew gülümsedi.
“Hey 1 dakika sen aşık falan mı oldun yoksa?” Gözlerimi devirdim.
“Aşık olmak mı? Dünyada o kadar mükemmel bir varlık yok daha. Sanırım yalnız öleceğim.” Andrew hüzünlü bir şekilde gülümsedi.
“Hayır sen yalnız ölmeyeceksin ben her zaman senin yanında olacağım.” “Biliyorum Andrew biliyorum.”
Andrew cevap vermedi. O yüzden devam ettim. “Hem aşık olmak berbat bir şey düşünsene sürekli birisini düşünüyorsun. Iyk kendimi düşünmek varken neden onu düşüneyim ki.”
Andrew kahkahaya boğuldu. “Adelia bu hayatımda aşkla ilgili duyduğum en bencilce şeydi.” Gülümsedim.
“Ben zaten bencilim unutun mu?” “Bence aşk güzel şey, sürekli onu düşünmek. Onu öpmek, ona dokunmak- Sözünü kestim. “Buna sevişmek desene.” Güldü. “Sözümü bitirmemi bekler misin?” “Peki”
“Onunla bir şeyler yaparken yaptığı her hareketi izlemek, onun kahkahasının tüm seslerden güzel olması ya da o güldüğünde bile sebepsiz yere mutlu olmak onu göreceğin için heyecanlanmak.” Gözlerim şaşkınlıktan açılmıştı. Andrew genelde kızları kullanır atardı. Bunları ne zaman öğrenmişti acaba? Yoksa?
“Bir dakika sen aşık mı oldun yoksa?” Andre utangaç bir gülümseme attı. “Lanet olmasın Adrian aşık olmuşsun. Kime?” Omuz silkti.
“Umrun da mıyım sanki? Beni kumsala götürmüyorsun. Bana hiçbir şeyini anlatmıyorsun. Daha çok beklersin prenses.” Ona dil çıkarttım.
“Hiçte bile dökül bakalım.” Derin bir nefes aldı.
“Bu okuldan değil. Tanımazsın İzlanda’dan yani taşındılar buraya. Lanet olmasın Adelia anlatmayacaktım sana neyse o çok nazlı ve kıskanç sanırım bu da onun peşinden koşama neden oluyor. Ah neyse 15 dakika sonra buluşacağız gitmem gerek ama benden kaçtığını sanma görüşürüz prenses.”
Ben daha görüşürüz bile diyemeden arabadan inip ve kendi arabasına binmişti. Andrew’ın dediklerini düşündüm.
“O güldüğünde bile sebepsiz yere mutlu olmak”
O gün güldüğünde gamzesini görmüştüm. Bu cidden hoşuma gitmişti. Yani cidden gamzeli erkekleri kim sevmez ki? Ah lütfen.
“Onu göreceğin için heyecanlanmak.”
Şu son 2 gün girdiğim ortamlarda Daniel var mı diye bakıyordum. Neden olduğunu bilmediğim bir şekilde.
“Onunla bir şeyler yaparken yaptığı her hareketi izlemek”
Acaba benden kaçıyor mu diye, arada sırada bakıyordum. Tamam belki biraz daha fazla bakıyor olabilirim. Evet biraz da Camille ile neler yaptığına bakıyorum. Sanırım her hareketini izliyorum.
Andrew’in aşık olma analizini de yaptığıma göre ;
Cidden Daniel’e aşık olmuş olabilir miydim?
En son Endless. tarafından Ptsi Nis. 29, 2013 6:54 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
daniellll yesolrayt bu kizin götü kalmış andrew i seviyorum gözümde hep adam brody canlaniyo o yüzden seviyorum gözümde andrew is mine ölürüm deva, edersen sevinclnirim
Elime bir avuç kum aldım. AVUÇ'U HAVUÇ DİYE OKUDUM, NASIL MİĞDE BU DİYOM YA SDFGHJ
Oha partide Daniel... Camille=Cemile sdfghjklş Bence Daniel ile olur, çok sevdim onu la cidden... Daniel ile oldu aq, aşıksın bi sus.. Kanka mükemmel olm lan, ben bunu aşırı sevdim ve bunu 100. söyleyişim.............. DEVAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAM
-8- Ve şeytan o kadar iyiydi ki, insanların tüm günahlarının sebebi olmayı kabul etti.
*-*-*-*
Elimdeki plastik bardaktan geriye sadece ufacık parçaları kalmıştı. O kadar sinirliydim ki. O Camille denen sürtüğü elime verseler atomlarına bile ayırırdım. O siyah kıvırcık saçlarının her bir telini boğazına dolardım. Dişlerini tek tek söküp burnundan geri takardım. Poposunu büyük bir zevkle parçalardım. Vs.
Şuan karşımda Daniel’ e resmen sarkıyordu. Beraber gülüşüyorlar. Beraber yemek yiyorlardı. Camille Daniel’ e elleriyle yemek yediriyordu resmen. Ayağa kalktım. Yemek tabağını da elime aldım. Normalde benim tabağımı Andrew götürürdü ama bu sefer başka planlarım vardı.
Camie ve Daniel’ in arkasından geçerken tabağımı ‘yanlışlıkla’ Camie’ nin üzerine döktüm. Hem de hepsin. Domates soslu makarnamı ve diyet kolam artık Camie’ nin saçları ve omuzlarındaydı. Dudaklarımda hafif bir gülümseme oluştu. Camie çığlık atarak ayağa kalktı. Tabağımı masaya koydum.
“Sen ne yaptığını zannediyorsun ya!? Dikkat etsene biraz.” Yüz ifademi hiç bozmadan cevap verdim.
“Senin üzerine yemek döktüğümü zannediyordum. Saçlarındaki domates sosuna bakacak olursak bence başardım. Sence?” Camille çok sinirlenmişe benziyordu. Üzerime saldırmamak için kendini zor tuttuğunu fark ettim. Gelse bile benim için bir şey değişmezdi. Kazanan taraf her zaman ben olacaktım.
“Böyle aptalca bir şeyi neden yapıyorsun? Orta okulda değiliz.” Gülümsedim. Etrafımızda bir sürü kişi toplanmıştı. Camie’nin bu sözüne herkes oo ‘ladı. Saçmaydı.
“Eğer bu olayda aptal bir şey varsa o da sensin. Seni bilmem ama ben hiç bir zaman aptalca bir şey yapmadım.”
Camille üzerime yürümeye kalktı ve işaret parmağımı kalbine koydum ve ittirdim. Sendeledi.
“Bana sakın bulaşma seni sürtük. Yanan sen olursun.” Ona doğru gülümsedim. Arkamı dönüp kızlar tuvaletine girdim. Çantamdan rujumu alıp tazeledim ve birden kızların bağırdığını duydum. Ardından bir erkek sesi özür diliyordu.
Arkamı döndüğümde Daniel’ in kızlar tuvaletine girdiğini gördüm. Ona doğru o donuk bakışlarımdan attım. Ellerimi göğsümde birleştirdim. Daniel’ in konuşmasını bekliyordum. Sonunda dayanamadım.
“Ee buraya tuvalete girmeye mi geldin? Konuşsana.”
Güldü. Gamzesi çok güzeldi. Sonra kötü bir şey hatırlamış gibi suratını buruşturdu.
“ Neden böyle bir şey yaptın Adelia?”
Omuz silktim.
“Dengemi kaybettim. Olamaz mı?” Bana yaklaştı. “Dengeni kaybetmediğini ikimizde biliyoruz. Hatta herkes biliyor. Neden böyle bir şey yaptın?”
Gözlerine baktım. “Canım istedi yaptım. Bundan sanane? Ah doğru Camie senin sevgilindi değil mi?” Opss son cümleyi hiç söylememeliydim sanırım. Güldü. Biraz daha yaklaştı şimdi aramızda 1 adım kadar mesafe vardı.
“Hayır Camie benim sevgilim falan değil. O sadece benim arkadaşım.” Gözlerimi devirdim. Tabi ya bende bun inanmıştım zaten.
“Eminim ki öyledir.” Kaşlarını çattı.
“Sana yalan söylediğimi mi düşünüyorsun?”
“Söylediklerinle yaptıkların çok çelişiyor Daniel.” Daniel şaşırmıştı.
“Ne yani dışarıdan sevgiliymişiz gibi mi duruyor?” Gözlerimi devirdim. Bu çocuk salak mıydı?
“E yani. O kadar flörtleşmeden sonra.”
“Saçmalama ben asla Camie ile flörtleşmedim.” Sinirlendim. Daniel benimle dalga mı geçiyordu?
“O senin ağzının içine düşüyor ama!! Tabi sen salak olduğun için fark etmiyorsun.” Çantamı aldım tam çıkıyordum ki Daniel kolumdan tuttu.
“Bir dakika yoksa sen beni mi kıskandın?” Sinirle ona baktım.
“Ne kıskanması ya? Ne kıskanması, parçalarım onu o kadar.” Saçmalamış mıydım? Kesinlikle ve ağzımdan bir şeyler kaçırdığımı fark ettim. Daniel gülümsüyordu. Ve gamzesi. Hemen buradan gitmeliydim. Kolumdaki elinden kurtuldum. Koşar adımlarla arabama bindim. Tam okul kapısından çıkıyordum ki aynaya baktım. Daniel okul bahçesine kadar arkamdan gelmişti ve şimdi bana göz kırpmış içeri gidiyordu.
Gülümsedim. Bu çocuktan belki biraz hoşlanıyor olabilirdim. Belki biraz. Tamam, belki daha fazla. Ama bundan fazlası olmayacaktı. Buna izin vermeyecektim.
Arabayı hızla eve sürdüm. Eve geldiğimde arabayı garaja park ettim. Evden içeri girdiğimde muhteşem et kokusu burnuma geldi. Çantamı bırakıp bahçeye gittim.
Adrian ve arkadaşları barbekü partisi yapıyorlardı. Uzun zamandır yapmıyorlardı. Arkadaşlarının çoğu bana selam verdi. Adrian bana bakıp gülümsedi.
“Naber huysuz cadı.” Ona uzaylıymış gibi baktım. Adrian? Huysuz cadı? Aynı cümle içinde bile kullanamıyorum. Bu çocuğa ne oldu be? Beyin nakli falan mı yaptılar acaba? Neyse bozmamaya karar verdim.
“Açım biraz, senden ne haber?” Adrian bana bakıp gülümsedi.
“Bende açım neyse az kaldı etler pişince gönderirim sana da.” Gülümsedi. Bu tarihi bir an olmalıydı. Adrian ve ben İYİ ANLAŞMIŞTIK, KONUŞMAMIZ DA 1 KERE BİLE KAVGA ETMEMİŞTİK.
Sanırım ölecektim. Yani başka açıklaması yoktu.
“Tamam, ben odama geçiyorum.” Adrian gülümsedi ve kafasını salladı. Sonra telefonu çaldı. Tam odama gidiyordum ki Adrian'ın telefonda konuşmasını duydum.
“Alo Daniel neredesin? Okulda mı peki gel hemen bekliyoruz.”
Bunları duyduktan sonra birden duydum. Bu Daniel’ in o Daniel olması mümkün müydü? Elbette ki mümkündü Adrian herkesi tanırdı.
Hemen odama çıktım. Sinirlenmiştim. Eğer o Daniel ise? Düşünmek istemiyordum.
arkdşlr görüldüğü üzere okunmuyor, üzüldüm ama baş edebilirim :D bu hikayeyi çok seviyorum evet ama okunmuyorsa size zorla okutacak değilim hem ygs lys dersleri derken vaktimin olacağını hiç sanmıyorum o yüzden kilitlenip arşive konulmasını rica edecektim hikayemi okuyanlara teşekkür ediyorum vs. ok kib by