Kan. Bu kelimeden nefret ediyorum. Belki sizde nefret ediyorsunuzdur. Hatta kendi kanınızı gördüğünüzde bile bayılıyor olabilirsiniz. Her neyse umurumda değil. *-*-*-*-* Kendi kanım. Kendi vücudum. Kendi ailem. Hepsinden nefret ediyorum. *-*-*-*-* Aşk. Eğer aşıksan zayıfsın demektir. Zayıf insanlar umurumda değil ancak ben zayıf değilsem. *-*-*-*-* Güç. Güç her şeydir. Eğer güçsüzsen ezilirsin. Peki ya ben? Ben tabi ki de güçlüyüm. *-*-*-*-* Popülerlik. Ah evet işte onu seviyorum. Ona sahibim. Kısacası bu şehrin bu okulun kraliçe arısı benim. Herkes beni tanır. Eğer tanımıyorsan tanırsın. Ben Adelia Elizabeth Goldwyn. Goldwyn’lerin tek varisi. Bu ismi unutmayın. Belki bir gün cenazeye sizi de çağırabilirim. Kim bilir ? Neyse Görüşrü- Görüşemeyebiliriz de. Gerçi çok ta umurumda değil zaten.
hımm bölümü yazmadan önce sizi yemeyi planlıyoruum :bisiklet: yumyumyum
canlar öncelikle bu gece bölümü iyice kurgulayacağım yarın sabah yazmaya başlayacağım planlarım o yönde. Bu hikayede hemofili genç bir kızın hayatını anlayacağım bu arada bilginize!! xx
Güç, sahip olduğum birçok şeyden bir tanesi. Biliyorsunuz insanlar güç için delirirler. Ama ben asla öyle birisi olmadım. En ummadığım anda bana geldi. Daha doğrusu o zaten içimdeydi. Her zaman, benimleydi. Sanırım önemli olan şey ne zaman dışarı çıkaracağını bilmek.
Benim gücüm insanlara istediğim şeyleri yaptırmak. Ben bir itaatkârım. Ama psişik yön ile değil tabi ki. Şantaj, tehdit, popülerlik vs ile. İşe yarıyor. Ben en güçlüyüm. Ben kraliçe arıyım. Ölmek üzere olan bir kraliçe arı. Bunu kimsenin öğrenmemesi gerekiyor.
Ben hemofiliyim. Kanım bir kere aktı mı hiç durmaz. Ben bir kızım ve adet olduğum zaman öleceğim. 15 yaşında hemofili bir kız. Ne kadar da acınası değil mi? Bunu sadece siz biliyorsunuz ve sır saklayabilirsiniz umarım. Bu sizin iyiliğiniz için diyebilirim çünkü çok şey biliyorum. Bu bildiklerimin bazıları da seninle ilgili ve insanların bunu öğrenmeleri hiç iyi olmaz.
Hiç mi sırrın yok? O da basit. Benim için yapmadığın bir şeyi yapmış gibi göstermek çok basit. Yani benimle oynamak ateşle oynamak gibidir.
Yanmanıza çok az kaldı sürtükler.
Buradayım.
Ve sizi her zaman bekleyeceğim.
*-*-*-*-*
Sabah hizmetçi odama girip masamın üzerine haplarımı ve su koydu. Bundan nefret ediyordum.
Kanımdan da, her sabah içilen o lanet olası haplardan da, o hizmetçiden de nefret ediyordum.
Ama kalkıp haplarımı içtim. Kıyafet odama girip dün benim için hazırlanmış özel koleksiyon olan kıyafet ve ayakkabılarımı giydim. Saçlarım doğal haliyle bile çok güzeldi.
Sanki ruhsuzmuşum gibi aşağı inip arabama doğru yürürken annem ve babamın benim kahvaltı yapmam için bağırtılarını yok sayıyordum.
Arabama bindim ve artık yollar beni bekliyordu. Üstü açık arabamda hız yaparken saçlarımın rüzgârda dalgalanması harika bir şeydi. Hız, rüzgâr ve gücü resmen saçlarımda ve yüzümde hissediyordum. Bu beni mükemmel hissettiriyordu.
Ama artık okula gelmiştim. Bu sıkıcı insanların arasına yine gelmiştim. Dur bir dakika Andrew vardı. O sıkıcı değildi.
“Hey bebek hoş geldin. Bu gün gelmezsin diye düşünmüştüm.”
Gülümsedim. Alaycı bir gülümsemeydi.
“Dün gece ki partide biraz dağıtmış olabilirim tatlım ama unuttun mu ben mükemmelim.”
Andrew elini omzuma attı.
“Bunu unutmam söz konusu bile olamaz prenses.”
Tabi ki de unutamazdı. Ben Kraliçe arıydım. Bunu hiç kimse unutamazdı. Unutturmazdım!
O sırada Ian geldi.
“Hey günaydın Adelia bu akşam benim evimde parti var. Dün gecekinden daha büyük olacak. Gelir misin?”
Çocuk bana resmen yalvaran gözlerle bakıyordu. Şuan için çok popüler bir çocuk değildi. Eğer partisine gidersem, herkes giderdi. O anda BAM! Çocuk anında popüler. İnsanlar üzerinde böyle bir etkim vardı. Ama o partiye gidemeyecektim. Çünkü akşama geleneksel Goldwyn aile yemeği vardı.
“Gelemem Ian işim var.”
Ona yapmacık bir gülümseme attım. Andrew ile biyoloji sınıfına doğru yürüdük. Herkes bana bakıyordu. Tabi ki de. Andrew ile beraber yerimize geçtik.
“Hey prenses öğleden sonra şehir merkezine ufak bir gezinti yapalım diyorum ne dersin?”
Sandalyemi ona doğru yaklaştırdım ve kulağına doğru eğildim.
“Şimdi gitmek varken neden sonraya erteliyoruz? Zaman değerlidir Andrew bunu hiçbir zaman unutma.”
Sonra geri döndüm. Zaman elbette ki değerliydi. Her an, her dakika cehenneme gidebilirdim. Andrew bana gülümseyerek döndü.
“Çünkü diğer ders kurtarma sınavım var prenses ona girmem şart yoksa seneye çömlerle okumam gerekecek.”
Güldüm.
“Hey sen hala geçen seneden kalma derslerini vermedin mi yoksa?”
Andrew utanmış gibi yaptı.
“Herkes senin gibi mükemmel olamıyor işte.
Andrew haklıydı herkes elbette benim gibi mükemmel olamıyordu. Tam eğilip Andrew’e bir şeyler söylecekken Bay Brown içeri girdi ve girer girmez konuşmaya başladı.
“Evet gençler bugün kanın yapısını inceleyeceğiz. Herkes parmağını az sonra dağıtacağım küçük iğnelerle delecek ve onu mikroskopta inceleyecek.”
Bay Brown bunları dedikten sonra elindeki küçük kutudan küçük iğneleri önümüze koymaya başladı. Sıra bana geldi. Bay Brown bana gülümseyerek önüme iğneyi koydu ama ben ona hayatında görüp görebileceği en soğuk bakışı atınca direk arka sıraya geçti.
Herkes parmağını delmeye başladı. Sonra da onları mikroskoba koyup inceleyeceklerdi. Ama ben? Evet bayan mükemmel şimdi ne yapacaktım?
Aslında cevap oldukça basitti. Ya parmağımı kesip hastalığımı herkesin öğrenmesini bekleyecektim ya da bu sınıftan defolup gidecektim.
Hem de bir an önce.
En son Endless. tarafından Paz Şub. 10, 2013 1:58 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
#BratQueen Midnight Memories
İsim : Ebren :P Mesaj Sayısı : 3246 Nerden : Meltem Kayıt tarihi : 20/07/12 Kişisel Sayfa Kullanıcı Seviyesi: (0/0) Rep Seviyesi: (50/5000) Uyarı Seviyesi: 0
Bir şey söyliyim mi? Biliyosun ben Bakire F-hişe'yi yeni bitirdim, en baştan başlayarak okudum ve sonra bu hikaye: Acayip profesyonelleşmissin Selen. ABARTMIYORUM!