Konu: Geri: Lullaby* Hikaye Dersi Ödev Teslim C.tesi Haz. 15, 2013 11:57 am
ÖNCELİKLE HOCAM HİÇBİR ÖDEVE BAKMADAN DİREKT YAZDIM, BAZILARIYLA AYNI OLURSA KOPYA ŞEYSİ OLMASIN. BİR DE GEÇ VERDİĞİM İÇİN ÜZGÜNÜM HOCAM, TAMAM VURMAYIN :silent:
ÖDEV 1 KIRMIZI: Bay Hyde Bay Hyde yakınları tarafından "Hırslı Adam" olarak tanınırdı. Kazanamazsa sinirlenirdi ve çevresindeki her şeyi dağıtırdı. Bazı arkadaşları hırslı olmasını çocukken sürekli dayak yemesine bağlasa da Bay Hyde'nin kimsenin bilmediği sırrı vardı. Hırslı olmasında bu neden başrolü oynuyordu ve oyununu kimseyle paylaşmayı düşünmüyordu.
SİYAH: Adnan Ailesini bir trafik kazasında kaybedince içine kapanmıştı Adnan. Kimseyle konuşmaz, söylemek istediklerini sanata vururdu. Yazardı, çizerdi. İçe dönük dünyasında mutlu olup olduğunu kimse bilmezdi, Adnan bile.
TURUNCU: Cliff Cliff, çevresindeki herkesi güldürür ve bundan haz alırdı. Bunalıma girmek mi? Cliff buna sadece gülerdi. Ona göre eğlenmek dünyada yapılacak tek eylemdi. Sürekli hareket eder, asla yerinde duramazdı.
ÖDEV 2: Bahar renkli bitkilerini ortaya sererek geldiğini müjdelerken güneş de ona yardım ediyordu. Küçük kız ellerini rengarenk çiçeklerde gezdirirken güneş tam tepesindeydi. Mor rengini sevdiği için daha çok mor çiçeklerle ilgileniyordu. Fesleğen kokusu tüm ormanı kaplamış, küçük kızı içine çekiyordu. Küçük kız çiçeklerin gövdelerinden tutarak birkaç tanesini kopartıyor ve biraz ötede olan annesinin yanına koşuyordu.
ÖNCELİKLE HOCAM HİÇBİR ÖDEVE BAKMADAN DİREKT YAZDIM, BAZILARIYLA AYNI OLURSA KOPYA ŞEYSİ OLMASIN. BİR DE GEÇ VERDİĞİM İÇİN ÜZGÜNÜM HOCAM, TAMAM VURMAYIN :silent:
ÖDEV 1 KIRMIZI: Bay Hyde Bay Hyde yakınları tarafından "Hırslı Adam" olarak tanınırdı. Kazanamazsa sinirlenirdi ve çevresindeki her şeyi dağıtırdı. Bazı arkadaşları hırslı olmasını çocukken sürekli dayak yemesine bağlasa da Bay Hyde'nin kimsenin bilmediği sırrı vardı. Hırslı olmasında bu neden başrolü oynuyordu ve oyununu kimseyle paylaşmayı düşünmüyordu.
SİYAH: Adnan Ailesini bir trafik kazasında kaybedince içine kapanmıştı Adnan. Kimseyle konuşmaz, söylemek istediklerini sanata vururdu. Yazardı, çizerdi. İçe dönük dünyasında mutlu olup olduğunu kimse bilmezdi, Adnan bile.
TURUNCU: Cliff Cliff, çevresindeki herkesi güldürür ve bundan haz alırdı. Bunalıma girmek mi? Cliff buna sadece gülerdi. Ona göre eğlenmek dünyada yapılacak tek eylemdi. Sürekli hareket eder, asla yerinde duramazdı.
ÖDEV 2: Bahar renkli bitkilerini ortaya sererek geldiğini müjdelerken güneş de ona yardım ediyordu. Küçük kız ellerini rengarenk çiçeklerde gezdirirken güneş tam tepesindeydi. Mor rengini sevdiği için daha çok mor çiçeklerle ilgileniyordu. Fesleğen kokusu tüm ormanı kaplamış, küçük kızı içine çekiyordu. Küçük kız çiçeklerin gövdelerinden tutarak birkaç tanesini kopartıyor ve biraz ötede olan annesinin yanına koşuyordu.
sen zaten türbe alarak kanitlamisin kendini çok begendim
ikisi de 10 ikisini de tam kapmissin teşekkür ederim
Bay Wesley bir an önce işlerini bitirip sahile gitmek istiyordu. İstediği olmuştu, birkaç dakika sonra evraklarını sekreterine vermiş ve gerekli işlemleri yapmasını söylemişti. Sevdiği kadın için yapacağı sürprizin son aşamalarını görmeliydi. İş yeri sahile yakın olduğu için şanslıydı, aslında sürpriz mekanını bu nedenle seçmişti. Hızla arabasından indi ve ortama baktı. Deniz tüm maviliğiyle geceyi güzelleştiriyordu. Bay Wesley'in tuttuğu adamlar çoktan ışıkları sahile güzelce serpmiş ve denizin güzelliğiyle bütünleştirmişti. Bay Wesley arabasındaki papyonu alıp taktı ve aynaya baktı. Esmer tenine siyah papyon uyum sağlamıştı. 25 yaşındaki bu adam, her kadının kalbini çalabilirdi. Üstünü düzeltti ve saatin gelmesini bekledi. Saatler geçmiyor, bu da Bay Wesley'in sinirlenmesine neden oluyordu. O böyle bir adamdı. İstediği hemen gerçekleşmezse sinirlenir, hırslanırdı. Beklemekten nefret ederdi ama sevdiği kadın için yapmak zorundaydı. Nina'nın onun tabiriyle narin vücudunu görünce kenarda duran mikrofonu aldı ve sevdiği kadının en sevdiği şarkıyı söylemeye başladı. "Yesterday, all my troubles seemed so far away" Şarkı devam ederken kadınından gözlerini ayırmıyor, o güzel mavi gözlerin tadını çıkarıyordu. Ne yapsın? Sadece deli gibi aşıktı.
*ÖZRÜM OLSUN HOCAM, GECİKEN İKİ ÖDEVİN ARDINDAN BU ÖDEVİ İLK YAPAN BEN OLAYIM DEDİM, MRB
Bay Radcliffe her zamanki gibi aynanın karşısına geçip hazırlanmaya başladı. 23 yaşında olmasına rağmen 18 yaşında bir hali vardı. Kulaklarını kapatan uzun düz saçlarını özenle taradı. Muhteşem bir fiziği vardı. Bu iki özellik kızların onun peşinden koşmasına yetiyordu. Evet, sonunda hazırdı. Yine her akşam yaptığı gibi bir barda şarkı söyleyecekti. Ama bugün için başka planları da vardı. Evden çıkıp sahil boyunca yürümeye başladı. Denizin uğultusu ve martı sesleri şu hayatta duyduğu en güzel sesti onun için. Bu huzurun içinde planını bir daha kontrol etti. Bugün sevdiği kıza açılacaktı. Her zaman aynı saatte bara gelirdi kız. Bara girince her zamankinden ayrı bir kalabalık olduğunu gördü. Sanki herkes bu günü beklemiş gibi geldi ona. Vakit kaybetmeden hemen kulise geçti. Adının anons edilmesini beklerken aynada kendini kontrol etti. Sanki bir eksiği vardı. Ah evet! Papyon takmayı unutmuştu. Koşarak kırmızı bir papyon buldu. Ve adının anons edildiğini duydu. Hemen sahneye çıktı. Bir alkış tufanı koptu. Kuşkusuz barda en çok sevilen kişi kendisiydi. Gözleri seyircileri selamlıyor gibi görünüyordu ama Radcliffe o kızı arıyordu. Ama göremedi. O anki mutsuzluğu anlatılamayacak gibiydi. Ama pes etmeyecekti.Mutlaka ama mutlaka o kızı bulup ona sevdiğini söyleyecekti. Yeterince fazla olan hırsı, tavan yapmıştı. Seyircileri daha fazla bekletmemek için mikrofonu sıkıca kavrayıp hüzünlü bir şarkı söylemeye başladı. O sırada barın kapısı açıldı. Radcliffe kapıya baktı. Keşke bakmasaydı! Hayatının en kötü sahnesi duruyordu karşısında: Sevdiği kız kolunda bir erkekle barın kapısındaydı.
Daniel aynaya son kez baktı. Kızların deli olduğu masmavi gözleri, bazı saç şekillendiriciler yardımıyla hafifçe havaya kaldırdığı sarı saçları, iş için giydiği gömleğinden taşan kasları harikaydı. Kayan papyonun düzeltti. Biraz daha parfüm sıktı. Ceketini alıp evden dışarı çıktı. Aslında direk çalıştığı restaunranta gitmesi gerekiyordu ama sanırım yine Alice'in deniz kenarında olan çalıştığı bara gidip onu görecekti. Daniel gitmemesi gerektiğini biliyordu. Ama kendine hakim olamıyordu. Dişlerini sıktı. Kendini beğenen o kadar güzel kızlar varken neden Alice 'e doğru çekildiğini bir türlü anlamıyordu. Daniel yakışıklıydı, flörtözdü, kendine güveni tam olan bir playboydu. Ama Alice ile tanıştığı günden beri hep onu düşünüyordu. Karar verdi. Alice'in yanına gidecekti. Arabaya atladı ve yaklaşık 5 dakika sonra bardaydı. Alice sahnede şarkı söylüyordu. Daniel gülümsedi. Mikrofon bir kızın eline ancak bu kadar yakışabilirdi. Bardaki kızlardan biri Daniel'in yanına geldi. Kız açıkça Daniel ile yatmak istediğini söyledi. Ancak Daniel onu görmezden geldi. Sonra Alice ile Daniel göz göze geldi. Alice gözlerini devirdi. Daniel ise göz kırptı. Ama kendini kötü hissediyordu. Alice onu reddettiğinden beri hep öyleydi zaten. Ne demeye buraya gelmişti ki? Hemen bardan çıktı. Denizin o çılgın dalgalarının sesini dinledi biraz. Sonra ayaklandı. gitmesi gereken bir işi vardı.
*abi yanlışlıkla 2 kere aldatma yazdım neden bilmiyorum aklım hep oraya gidiyor asdfgh sildim bunu yazdım sonra - şey birde restaournt nasıl yazılıyordu lan yazamadım asdf
Bay Wesley bir an önce işlerini bitirip sahile gitmek istiyordu. İstediği olmuştu, birkaç dakika sonra evraklarını sekreterine vermiş ve gerekli işlemleri yapmasını söylemişti. Sevdiği kadın için yapacağı sürprizin son aşamalarını görmeliydi. İş yeri sahile yakın olduğu için şanslıydı, aslında sürpriz mekanını bu nedenle seçmişti. Hızla arabasından indi ve ortama baktı. Deniz tüm maviliğiyle geceyi güzelleştiriyordu. Bay Wesley'in tuttuğu adamlar çoktan ışıkları sahile güzelce serpmiş ve denizin güzelliğiyle bütünleştirmişti. Bay Wesley arabasındaki papyonu alıp taktı ve aynaya baktı. Esmer tenine siyah papyon uyum sağlamıştı. 25 yaşındaki bu adam, her kadının kalbini çalabilirdi. Üstünü düzeltti ve saatin gelmesini bekledi. Saatler geçmiyor, bu da Bay Wesley'in sinirlenmesine neden oluyordu. O böyle bir adamdı. İstediği hemen gerçekleşmezse sinirlenir, hırslanırdı. Beklemekten nefret ederdi ama sevdiği kadın için yapmak zorundaydı. Nina'nın onun tabiriyle narin vücudunu görünce kenarda duran mikrofonu aldı ve sevdiği kadının en sevdiği şarkıyı söylemeye başladı. "Yesterday, all my troubles seemed so far away" Şarkı devam ederken kadınından gözlerini ayırmıyor, o güzel mavi gözlerin tadını çıkarıyordu. Ne yapsın? Sadece deli gibi aşıktı.
*ÖZRÜM OLSUN HOCAM, GECİKEN İKİ ÖDEVİN ARDINDAN BU ÖDEVİ İLK YAPAN BEN OLAYIM DEDİM, MRB
güzel ama platonik değil tam hafif yeni aska kaymış ayrım mühim ama kelimeler dozunda kırmızı çok net pzikoz de sonunda şahane notum 9
Bay Radcliffe her zamanki gibi aynanın karşısına geçip hazırlanmaya başladı. 23 yaşında olmasına rağmen 18 yaşında bir hali vardı. Kulaklarını kapatan uzun düz saçlarını özenle taradı. Muhteşem bir fiziği vardı. Bu iki özellik kızların onun peşinden koşmasına yetiyordu. Evet, sonunda hazırdı. Yine her akşam yaptığı gibi bir barda şarkı söyleyecekti. Ama bugün için başka planları da vardı. Evden çıkıp sahil boyunca yürümeye başladı. Denizin uğultusu ve martı sesleri şu hayatta duyduğu en güzel sesti onun için. Bu huzurun içinde planını bir daha kontrol etti. Bugün sevdiği kıza açılacaktı. Her zaman aynı saatte bara gelirdi kız. Bara girince her zamankinden ayrı bir kalabalık olduğunu gördü. Sanki herkes bu günü beklemiş gibi geldi ona. Vakit kaybetmeden hemen kulise geçti. Adının anons edilmesini beklerken aynada kendini kontrol etti. Sanki bir eksiği vardı. Ah evet! Papyon takmayı unutmuştu. Koşarak kırmızı bir papyon buldu. Ve adının anons edildiğini duydu. Hemen sahneye çıktı. Bir alkış tufanı koptu. Kuşkusuz barda en çok sevilen kişi kendisiydi. Gözleri seyircileri selamlıyor gibi görünüyordu ama Radcliffe o kızı arıyordu. Ama göremedi. O anki mutsuzluğu anlatılamayacak gibiydi. Ama pes etmeyecekti.Mutlaka ama mutlaka o kızı bulup ona sevdiğini söyleyecekti. Yeterince fazla olan hırsı, tavan yapmıştı. Seyircileri daha fazla bekletmemek için mikrofonu sıkıca kavrayıp hüzünlü bir şarkı söylemeye başladı. O sırada barın kapısı açıldı. Radcliffe kapıya baktı. Keşke bakmasaydı! Hayatının en kötü sahnesi duruyordu karşısında: Sevdiği kız kolunda bir erkekle barın kapısındaydı.
off gerçekten güzel plotonikligi ama karakterin kırmızı rengini goremedim kelimeler de çok uygun kırmızı çok da dert değil ama sinirlamaydi
Daniel aynaya son kez baktı. Kızların deli olduğu masmavi gözleri, bazı saç şekillendiriciler yardımıyla hafifçe havaya kaldırdığı sarı saçları, iş için giydiği gömleğinden taşan kasları harikaydı. Kayan papyonun düzeltti. Biraz daha parfüm sıktı. Ceketini alıp evden dışarı çıktı. Aslında direk çalıştığı restaunranta gitmesi gerekiyordu ama sanırım yine Alice'in deniz kenarında olan çalıştığı bara gidip onu görecekti. Daniel gitmemesi gerektiğini biliyordu. Ama kendine hakim olamıyordu. Dişlerini sıktı. Kendini beğenen o kadar güzel kızlar varken neden Alice 'e doğru çekildiğini bir türlü anlamıyordu. Daniel yakışıklıydı, flörtözdü, kendine güveni tam olan bir playboydu. Ama Alice ile tanıştığı günden beri hep onu düşünüyordu. Karar verdi. Alice'in yanına gidecekti. Arabaya atladı ve yaklaşık 5 dakika sonra bardaydı. Alice sahnede şarkı söylüyordu. Daniel gülümsedi. Mikrofon bir kızın eline ancak bu kadar yakışabilirdi. Bardaki kızlardan biri Daniel'in yanına geldi. Kız açıkça Daniel ile yatmak istediğini söyledi. Ancak Daniel onu görmezden geldi. Sonra Alice ile Daniel göz göze geldi. Alice gözlerini devirdi. Daniel ise göz kırptı. Ama kendini kötü hissediyordu. Alice onu reddettiğinden beri hep öyleydi zaten. Ne demeye buraya gelmişti ki? Hemen bardan çıktı. Denizin o çılgın dalgalarının sesini dinledi biraz. Sonra ayaklandı. gitmesi gereken bir işi vardı.
*abi yanlışlıkla 2 kere aldatma yazdım neden bilmiyorum aklım hep oraya gidiyor asdfgh sildim bunu yazdım sonra - şey birde restaournt nasıl yazılıyordu lan yazamadım asdf
reddetmek çok uygun her şey çok hoş begendim bayıldım 10
Bu okul sabahı normal okul sabahlarından farklıydı . Okulun her yıl düzenlenen geleneksel müzik yarışması vardı ve tabiki bu yarışmaya Deniz de katılıyordu. Su'ya kendini kanıtlamak istiyordu . Kavgadan başka şeylerde yapabildiğini tabiki . Siyah bol nirvana t-shirt'ünü ve siyah dar paçasını giymişti ayakkabı olarak da her zamanki gibi nike ayakkabısını tercih etmişti. Baterist arkadaşı ise beyaz gömlek-papyon ve dar paça pantalon tercih etmişti . Yarışmaya başlamadan elektro-gitar ının ayarlarını kontrol etmek ve hazırlanmak için tekrar sahne arkasına geçtiler. Su vardı orda. Ses kontrolleri yapıyordu . Öylece kalakalmıştı Deniz . Su 'yun katılacağını bilmiyordu çünkü . O kadar güzel gözüküyorduki . Ona dokunamamanın onu öpememenin acısını tekrar hissetti , tekrar . ve en derinden . O agresifliğinin içinde onu sevebilecek yürek olduğunu ona göstermek istiyordu. Her neyse yarışma vardı ve hemen toparlanmalıydı. .......
En son gamze. tarafından C.tesi Haz. 15, 2013 7:05 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Lise aski gelip gecicidir derler ya, acisida gecer mi? Her gulusumde acisini hissetmiyecek miyim? Kiskancligim icimi yiyip bitirirken ona karisamamak en kotusu. Daha kotusude hic birsey olmamis gibi davranmak, davranmaya calismak. Yarin mezuniyet balom var! Ne cabuk gecti koskoca 4 yil. Onu birdaha gorup goremeyecegimi bile bilmeden amacsizca, huzunle gittigim balo... Saatler kaldi.Annem gelip papyonumu da yerlestiriyor. Ve Hazirim! Babam sevimli vosvosunu alip bizi balonun bulundugu mekanin kapisinda indiriyor.Annemse "Ne cabuk buyudu benim minik kusum"diyip sevimli bir opucuk konduruyor yanagima. Kapinin girisinde onu goruyorum, deniz mavisi elbisesi ayni tondaki gozleriyle gayet uyumlu. Butun arkadaslarim buruk bir heyecan icinde. Bense onu birdaha goremeyecegimin uzuntusuyle kaliyorum. Balonun acilis konusmasida bana ayit. Elime mikrofonu aliyorum ve basliyorum okuldaki yasanmislarimi anlatmaya, ......
Genç kadın, elinde okuduğu romanla birlikte çayırda geziyordu . Dizlerinin hemen altına uzanan askılı, sarı bir elbise giymişti . Saçlarını salmış ve taç takmıştı . Bir elinde romanı, diğer elinde ayakkabıları vardı . Baharı özlediğinden ilk fırsatta dışarı çıktığında çıplak ayaklarla gezmek istemişti . Küçüklüğünden beri çimenlerin onun kötü enerjisini çektiğine inanırdı . Hızlı hızlı yürümeye çalışarak gözüne bir ağaç kestirdi . Ağacın gövdesine yaslanarak romanını okumayı planlıyordu . Ağaca doğru yürürken ayağına kurumuş çimenler batıyordu . Ayaklarının acımasını kafasına takmamaya çalışarak yürümeye devam etti . Ağacın önüne geldiğinde etrafa göz gezdirdi ; mor menekşeler, sarı ortancalar ve fesleğen kümeleri ağacın etrafındaydı . Genç kadın, eğilerek ağacın gövdesine sırtını verdi ve yere oturdu . Sağ eli ile en yakındaki fesleğene uzandı, fesleğenın başını okşarmış gibi yaptı ve ardından elini burnuna götürerek kokladı . Fesleğenin kokusu her zaman hoşuna giderdi . Ardından romanını açtı ve okumaya başladı .
Hikaye Kurgulama Dersinin Ödevi ;
Yıl sonu balosu gelmişti . Lise sonlar sonunda özgür oldukları için mutluluktan kafayı yerlerken, lise üçüncü sınıfa gidenler bir yıl daha okula tıkıldıkları için sinirliydiler . James, lise sondaydı . Okulun futbol takımında oyun kurucuydu, okulun en popülerleri arasında başı çekiyordu ve çoğu kişi ondan korkardı . Bu yüzden hiç sevgilisi olmamıştı . Fakat hoşlandığı bir kız vardı . Bu yıl lise üçe geçecekti ve okulda en az James kadar popülerdi . Tüm yıl boyunca birkaç defa göz göze gelmişlerdi . Fakat kızın gözlerinde korku yoktu, aksine küçümseme vardı . Bu nedenle kız, James'ın ilgisini çekmişti . Zamanla da James kıza karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştı . Bunları düşünürken içecek bir şeyler almaya karar verdi . Minibar'a gidip rastgele bir şey seçti ve içmeye başladı . İçtiği şeyin içinde alkol yoktu ama büyük ihtimalle kafein vardı . Birdenbire aklına ilginç bir fikir geldi ; kıza, onu sevdiğini söyleyebilirdi . Zaten okuldan ayrılacağı için öbür yıl alay konusu olmazdı . Fakat balo çıkışına kadar alay konusu olma riski vardı . Ona sataşanları dövebilirdi . James, ona sataşmaya cesaret edeceklerini bile düşünmüyordu gerçi . Hızlıca sahneye doğru yürüdü . Kimse önüne çıkmaya cesaret edememişti . Yine bundan faydalanarak sahneye fırladı ve mikrafona tutundu . Konuşmaya başlamadan önce annesinin zoruyla bağladığı papyonunu çözdü . Herkes ona bakıyordu . Fakat James, gözleriyle kızı arıyordu . İşte oradaydı, uzun kahverengi saçlarını açmış ve deniz mavisi straplez biz elbise giymişti . Arkadaş grubu da yanındaydı . Yeniden göz göze geldiler . Ardından James derin bir nefes alıp söze başladı . Konuşması en fazla otuz saniye sürmüştü . Çoğu kişi James'a bakıp yanındaki kişilere bir şeyler söylüyorlardı . Fakat James'ın gözü tek bir kişiye sabitti, hoşlandığı kıza . Ancak kızın tek yaptığı şey James'a bakarak gülmek ve saçlarını savurarak arkadaş grubuyla birlikte bulundukları ortamdan çıkmak olmuştu . Ardından James başını önüne eğdi ve onun gibi birisinden beklenmeyecek bir şekilde sessizce ağlamaya başladı .
Birazcık dişimi sıktım ve iki ödevi birden yazdım ^^ . İkincisi biraz fazla uzun oldu sanırım ama olayı ancak böyle toplayabildim .
Lise aski gelip gecicidir derler ya, acisida gecer mi? Her gulusumde acisini hissetmiyecek miyim? Kiskancligim icimi yiyip bitirirken ona karisamamak en kotusu. Daha kotusude hic birsey olmamis gibi davranmak, davranmaya calismak. Yarin mezuniyet balom var! Ne cabuk gecti koskoca 4 yil. Onu birdaha gorup goremeyecegimi bile bilmeden amacsizca, huzunle gittigim balo... Saatler kaldi.Annem gelip papyonumu da yerlestiriyor. Ve Hazirim! Babam sevimli vosvosunu alip bizi balonun bulundugu mekanin kapisinda indiriyor.Annemse "Ne cabuk buyudu benim minik kusum"diyip sevimli bir opucuk konduruyor yanagima. Kapinin girisinde onu goruyorum, deniz mavisi elbisesi ayni tondaki gozleriyle gayet uyumlu. Butun arkadaslarim buruk bir heyecan icinde. Bense onu birdaha goremeyecegimin uzuntusuyle kaliyorum. Balonun acilis konusmasida bana ayit. Elime mikrofonu aliyorum ve basliyorum okuldaki yasanmislarimi anlatmaya, ......
Genç kadın, elinde okuduğu romanla birlikte çayırda geziyordu . Dizlerinin hemen altına uzanan askılı, sarı bir elbise giymişti . Saçlarını salmış ve taç takmıştı . Bir elinde romanı, diğer elinde ayakkabıları vardı . Baharı özlediğinden ilk fırsatta dışarı çıktığında çıplak ayaklarla gezmek istemişti . Küçüklüğünden beri çimenlerin onun kötü enerjisini çektiğine inanırdı . Hızlı hızlı yürümeye çalışarak gözüne bir ağaç kestirdi . Ağacın gövdesine yaslanarak romanını okumayı planlıyordu . Ağaca doğru yürürken ayağına kurumuş çimenler batıyordu . Ayaklarının acımasını kafasına takmamaya çalışarak yürümeye devam etti . Ağacın önüne geldiğinde etrafa göz gezdirdi ; mor menekşeler, sarı ortancalar ve fesleğen kümeleri ağacın etrafındaydı . Genç kadın, eğilerek ağacın gövdesine sırtını verdi ve yere oturdu . Sağ eli ile en yakındaki fesleğene uzandı, fesleğenın başını okşarmış gibi yaptı ve ardından elini burnuna götürerek kokladı . Fesleğenin kokusu her zaman hoşuna giderdi . Ardından romanını açtı ve okumaya başladı .
Hikaye Kurgulama Dersinin Ödevi ;
Yıl sonu balosu gelmişti . Lise sonlar sonunda özgür oldukları için mutluluktan kafayı yerlerken, lise üçüncü sınıfa gidenler bir yıl daha okula tıkıldıkları için sinirliydiler . James, lise sondaydı . Okulun futbol takımında oyun kurucuydu, okulun en popülerleri arasında başı çekiyordu ve çoğu kişi ondan korkardı . Bu yüzden hiç sevgilisi olmamıştı . Fakat hoşlandığı bir kız vardı . Bu yıl lise üçe geçecekti ve okulda en az James kadar popülerdi . Tüm yıl boyunca birkaç defa göz göze gelmişlerdi . Fakat kızın gözlerinde korku yoktu, aksine küçümseme vardı . Bu nedenle kız, James'ın ilgisini çekmişti . Zamanla da James kıza karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştı . Bunları düşünürken içecek bir şeyler almaya karar verdi . Minibar'a gidip rastgele bir şey seçti ve içmeye başladı . İçtiği şeyin içinde alkol yoktu ama büyük ihtimalle kafein vardı . Birdenbire aklına ilginç bir fikir geldi ; kıza, onu sevdiğini söyleyebilirdi . Zaten okuldan ayrılacağı için öbür yıl alay konusu olmazdı . Fakat balo çıkışına kadar alay konusu olma riski vardı . Ona sataşanları dövebilirdi . James, ona sataşmaya cesaret edeceklerini bile düşünmüyordu gerçi . Hızlıca sahneye doğru yürüdü . Kimse önüne çıkmaya cesaret edememişti . Yine bundan faydalanarak sahneye fırladı ve mikrafona tutundu . Konuşmaya başlamadan önce annesinin zoruyla bağladığı papyonunu çözdü . Herkes ona bakıyordu . Fakat James, gözleriyle kızı arıyordu . İşte oradaydı, uzun kahverengi saçlarını açmış ve deniz mavisi straplez biz elbise giymişti . Arkadaş grubu da yanındaydı . Yeniden göz göze geldiler . Ardından James derin bir nefes alıp söze başladı . Konuşması en fazla otuz saniye sürmüştü . Çoğu kişi James'a bakıp yanındaki kişilere bir şeyler söylüyorlardı . Fakat James'ın gözü tek bir kişiye sabitti, hoşlandığı kıza . Ancak kızın tek yaptığı şey James'a bakarak gülmek ve saçlarını savurarak arkadaş grubuyla birlikte bulundukları ortamdan çıkmak olmuştu . Ardından James başını önüne eğdi ve onun gibi birisinden beklenmeyecek bir şekilde sessizce ağlamaya başladı .
Birazcık dişimi sıktım ve iki ödevi birden yazdım ^^ . İkincisi biraz fazla uzun oldu sanırım ama olayı ancak böyle toplayabildim .
birinci ödev 10
ıkinci ödev platoniklik yok kızın ayartmamasi lazım duygu direkt olmalı bi biraz aldatmaya kaçmış ama kelimeler ve betimleme güzel kırmızı karakterini gördüm
Bu okul sabahı normal okul sabahlarından farklıydı . Okulun her yıl düzenlenen geleneksel müzik yarışması vardı ve tabiki bu yarışmaya Deniz de katılıyordu. Su'ya kendini kanıtlamak istiyordu . Kavgadan başka şeylerde yapabildiğini tabiki . Siyah bol nirvana t-shirt'ünü ve siyah dar paçasını giymişti ayakkabı olarak da her zamanki gibi nike ayakkabısını tercih etmişti. Baterist arkadaşı ise beyaz gömlek-papyon ve dar paça pantalon tercih etmişti . Yarışmaya başlamadan elektro-gitar ının ayarlarını kontrol etmek ve hazırlanmak için tekrar sahne arkasına geçtiler. Su vardı orda. Ses kontrolleri yapıyordu . Öylece kalakalmıştı Deniz . Su 'yun katılacağını bilmiyordu çünkü . O kadar güzel gözüküyorduki . Ona dokunamamanın onu öpememenin acısını tekrar hissetti , tekrar . ve en derinden . O agresifliğinin içinde onu sevebilecek yürek olduğunu ona göstermek istiyordu. Her neyse yarışma vardı ve hemen toparlanmalıydı. .......
Lullaby*
Konu: Geri: Lullaby* Hikaye Dersi Ödev Teslim Paz Haz. 16, 2013 10:31 am
gamze. demiş ki:
Bu okul sabahı normal okul sabahlarından farklıydı . Okulun her yıl düzenlenen geleneksel müzik yarışması vardı ve tabiki bu yarışmaya Deniz de katılıyordu. Su'ya kendini kanıtlamak istiyordu . Kavgadan başka şeylerde yapabildiğini tabiki . Siyah bol nirvana t-shirt'ünü ve siyah dar paçasını giymişti ayakkabı olarak da her zamanki gibi nike ayakkabısını tercih etmişti. Baterist arkadaşı ise beyaz gömlek-papyon ve dar paça pantalon tercih etmişti . Yarışmaya başlamadan elektro-gitar ının ayarlarını kontrol etmek ve hazırlanmak için tekrar sahne arkasına geçtiler. Su vardı orda. Ses kontrolleri yapıyordu . Öylece kalakalmıştı Deniz . Su 'yun katılacağını bilmiyordu çünkü . O kadar güzel gözüküyorduki . Ona dokunamamanın onu öpememenin acısını tekrar hissetti , tekrar . ve en derinden . O agresifliğinin içinde onu sevebilecek yürek olduğunu ona göstermek istiyordu. Her neyse yarışma vardı ve hemen toparlanmalıydı. .......
Joe Downey 18 yaşında(!)köken bir vampirdi . Dünya savaşının çıktığı zamanlarda Downey ailesi sırbistanda bir kasabada yaşıyorlardı . Her ne olduysa avustralya sırbistanı işgal etmeye başladığında oldu . Savaş ve işgaller başlamadan önce az bir topluluk bu savaşın önceden olacağını tahmin ediyordu ve evlerinin bodrumuna sığınaklar hazırlamışlardı . Downey ailesi ise bunlardan biriydi sadece. Askerler kasabaya gelmeye başladıkları zaman Downey ailesi sığınaklarına hızla inmişler ve ışık kaynaklarını kapatmışlardı . Anna bu sığınakta uzun süre kalamayacaklarını biliyordu , ama bir süre idare edebileceklerini düşünüyordu . Robert telaş içinde küçük sığınakta yürürken , Anna ise genç oğlunu süzüyordu. Yıllarca çocuk sahibi olamamışlardı Downeyler . En umutsuz duruma düştüklerinde ise Joe ya hamile kalmıştı Anna . ve şimdi hiç suçu yokken zor kazandığı oğlunu bu savaşta kaybetmek istemiyordu. Deneyimli bir psişikti , ve ailesini koruyabilecek bir büyü biliyordu fakat sonuçları ve yapılışı çok ağıra patlayabilirdi. Ailesini topladı . Onlarada bu fikrini söylemek istiyordu . Robert ise ılık suyunu içti ve Anna ya döndü.
"Savaşa katılacak mıyız " dedi tereddütle . Anna nın ne söyleceğini bilmiyordu çünkü .
"Savaşa katılmayacağız , saklanıp kaçacağız" dedi Anna çok emindi söylediklerinden .Robert ise rahatladı , savaşmak istemiyordu korkuyordu çünkü . Joe nun kafasındada birçok soru vardı
"Savaş bitene kadar burada kalamayız anne yeterli yiyeceğimiz yok " dedi ve bunu söylerken çok umutsuzdu yüzünü burktu annesine baktı sonrada kafasını eğdi.
"Bir büyü biliyorum . Bizi kurtarabilir , ama sonuçları çok ağır , yapılışıda " bunu sözcükler ağzından dökülürken Joe kafasını kaldırdı ve tekrar annesine baktı
"Nasıl yani? Çok vaktimiz yok anne"
"Büyü sizi daha güçlü , daha hızlı yapacak , böylece burdan çıkıp giderken kimse görmeyecek "
"Ama?" dedi Robert
"Ama , bu büyüyü yaparken iki kişiyi kurban etmemiz gerekiyor , gerekli olan bitkiler bende var zaten . Bu büyüden sonra yarı ölü olacaksınız ve kana susayacaksınız" dedi Anna
Robert için sorun değildi sadece buradan kurtulmak istiyordu . Onun için kaç kurban verildiği önemli değildi. Joenun ise kafası karışıktı , ne diyeceğini bilmiyordu . fakat oda en az babası kadar korkuyordu.
"Ne yapılması gerekiyorsa hazırım" dedi Joe . Robert ise Joenun söylediklerini tekrarladı.
Anna eski tahta dolaptan bir parşömen ve bıçak aldı . Bileğini kesti ve kanı parşömene akıttı . Sonra kafasını yukarı kaldırıp büyülü sözlerini söyledi ve hemen parşömen kasabanın haritası haline geldi . Haritayı incelemeye başladı . Haritada dışardaki askerler, insanlar , isimleri , evler hepsi gözüküyordu .
"Ben yukarı çıkıyorum . Bayan Mina ve Bay Gabe i almaya gidiyorum" dedi Anna ve eline ekmek alıp temkinli adımlarla yukarı yavaş yavaş çıktı . Camdan dışarı baktığında askerlerin elinde mızrak , boyunlarında ise silahlar vardı . Kafasını hemen çevirdi ve yukarı çıkmaya devam etti . Kapıyı çaldı yanlız olduklarını biliyordu . Fısıltadı .
"Benim Anna , size yardım etmeye geldim " dedi ve o sırada Bayan Mina kapıyı yavaşca araladı . Anna ekmeği gösterdi.
"Eminim yeterli yiyeceğiniz yoktur , aşağıda sığınağımız var lütfen gelin size yardım edelim " dedi . Bayan Mina ve Bay Gabe çaresiz hızlı ve sessiz bir şekilde sığınağa indiler . Annanın ekmeği zehirliydi ve Gomez ailesine ekmeği verip ölmelerini bekledi ki yarım saat sonra hıçkırarak öldüler . Anna çok hızlı hareket etmeliydi . Robert , Gomez ailesini kenara çekti . Joe ise annesinin istediği kurtboğan otlarını getiriyordu. Anna yeni bir parşömen kağıdı ve bardak çıkarttı . daha sonra Gomez ailesinin bileklerini kesip kanlarını bardağa damlattı . sonra büyülü sözcükleri okudu ve kurtboğan otlarını içine attı . Her sözcüğünde fırtına dahada şiddetleniyordu. Anna 'nın burnundan ve kulaklarından kanlar akmaya başladı . Doğaya karşı geliyordu ve doğada buna tepkisini çok açık gösteriyordu. Büyü bittiğinde Anna yere yığıldı . Joe ise koşarak annesinin yanında gitti . Yanağına hafifce vurdu
"Anne kalk , uyan ANNEE!" diye bağırdı Robert ise Joe ya yumruk attı .
"Kes sesini aptal . Askerlerin dikkatini burayamı çekeceksin , iç şunu çabuk asıl çözüm burda , orda değil"dedi Annayı göstererek.
Joe ağlıyordu fakat başka çaresi yoktu . Bardağın yarısını içti sonra babasına verdi oda hızla içti . İlk önce başları ağrıyordu . Sonra karınlarına ağrı girdi ve bayıldılar . Uyandıklarında çok aç hissediyorlardı . Her şeyin kokusunu çok net alabiliyorlardı ve en çok kan 'ın kokusunu . Annesinin o taptaze kan kokusunu duymamazlığa gelemiyordu . Açlığı ona bir süre sonra ordakinin annesi olduğunu unutturmuştu . Yüzü birden buruştu dişleri irileşti ve gözleri kıpkırmızı oldu , annesinin boynunu tuttu ve bütün kanını emmeye başladı . İlk kaybını burada yaşamıştı ve yıllar sonra bunun kaybının ne kadar acı ve zor olacağını bilmiyordu
99 YIL SONRA
New York sokaklarında kendinden emin yürüyordu Joe . Hala 18 yaşında gözüküyordu ve eskisine göre daha güçlü kasları vardı . Kendine güveniyordu . Babası ile yollarını o ilk büyüyü yaptıkları gün ayırmışlardı zaten . Gece saat 12 idi . Açık bir bara girdi ve barmene seslendi
"Hey dostum , bir bira lütfen " dedi . O sırada barmen ve bar tezgahını temizleyen kadın Joe ya baktı . Joe donup kalmıştı . Bu nasıl mümkün olabilirdi ? 99 yıl önce öldürdükleri Bayan Mina ve Bay Gabe karşısındaydı. O gece orayı terk ettikten sonra ne olmuştu , çok şaşkındı .
"Ama siz.siz. ölmüştünüz.."
"Öldük tabiki seni aptal . Çok kısa bir süre burdayız. Ufak bir intikam olayımız vardıda onu halletmek için burdayız"dedi Bayan Mina sırıtarak.
Joe Downey 18 yaşında(!)köken bir vampirdi . Dünya savaşının çıktığı zamanlarda Downey ailesi sırbistanda bir kasabada yaşıyorlardı . Her ne olduysa avustralya sırbistanı işgal etmeye başladığında oldu . Savaş ve işgaller başlamadan önce az bir topluluk bu savaşın önceden olacağını tahmin ediyordu ve evlerinin bodrumuna sığınaklar hazırlamışlardı . Downey ailesi ise bunlardan biriydi sadece. Askerler kasabaya gelmeye başladıkları zaman Downey ailesi sığınaklarına hızla inmişler ve ışık kaynaklarını kapatmışlardı . Anna bu sığınakta uzun süre kalamayacaklarını biliyordu , ama bir süre idare edebileceklerini düşünüyordu . Robert telaş içinde küçük sığınakta yürürken , Anna ise genç oğlunu süzüyordu. Yıllarca çocuk sahibi olamamışlardı Downeyler . En umutsu.z duruma düştüklerinde ise Joe ya hamile kalmıştı Anna . ve şimdi hiç suçu yokken zor kazandığı oğlunu bu savaşta kaybetmek istemiyordu. Deneyimli bir psişikti , ve ailesini koruyabilecek bir büyü biliyordu fakat sonuçları ve yapılışı çok ağıra patlayabilirdi. Ailesini topladı . Onlarada bu fikrini söylemek istiyordu . Robert ise ılık suyunu içti ve Anna ya döndü.
"Savaşa katılacak mıyız " dedi tereddütle . Anna nın ne söyleceğini bilmiyordu çünkü .
"Savaşa katılmayacağız , saklanıp kaçacağız" dedi Anna çok emindi söylediklerinden .Robert ise rahatladı , savaşmak istemiyordu korkuyordu çünkü . Joe nun kafasındada birçok soru vardı
"Savaş bitene kadar burada kalamayız anne yeterli yiyeceğimiz yok " dedi ve bunu söylerken çok umutsuzdu yüzünü burktu annesine baktı sonrada kafasını eğdi.
"Bir büyü biliyorum . Bizi kurtarabilir , ama sonuçları çok ağır , yapılışıda " bunu sözcükler ağzından dökülürken Joe kafasını kaldırdı ve tekrar annesine baktı
"Nasıl yani? Çok vaktimiz yok anne"
"Büyü sizi daha güçlü , daha hızlı yapacak , böylece burdan çıkıp giderken kimse görmeyecek "
"Ama?" dedi Robert
"Ama , bu büyüyü yaparken iki kişiyi kurban etmemiz gerekiyor , gerekli olan bitkiler bende var zaten . Bu büyüden sonra yarı ölü olacaksınız ve kana susayacaksınız" dedi Anna
Robert için sorun değildi sadece buradan kurtulmak istiyordu . Onun için kaç kurban verildiği önemli değildi. Joenun ise kafası karışıktı , ne diyeceğini bilmiyordu . fakat oda en az babası kadar korkuyordu.
"Ne yapılması gerekiyorsa hazırım" dedi Joe . Robert ise Joenun söylediklerini tekrarladı.
Anna eski tahta dolaptan bir parşömen ve bıçak aldı . Bileğini kesti ve kanı parşömene akıttı . Sonra kafasını yukarı kaldırıp büyülü sözlerini söyledi ve hemen parşömen kasabanın haritası haline geldi . Haritayı incelemeye başladı . Haritada dışardaki askerler, insanlar , isimleri , evler hepsi gözüküyordu .
"Ben yukarı çıkıyorum . Bayan Mina ve Bay Gabe i almaya gidiyorum" dedi Anna ve eline ekmek alıp temkinli adımlarla yukarı yavaş yavaş çıktı . Camdan dışarı baktığında askerlerin elinde mızrak , boyunlarında ise silahlar vardı . Kafasını hemen çevirdi ve yukarı çıkmaya devam etti . Kapıyı çaldı yanlız olduklarını biliyordu . Fısıltadı .
"Benim Anna , size yardım etmeye geldim " dedi ve o sırada Bayan Mina kapıyı yavaşca araladı . Anna ekmeği gösterdi.
"Eminim yeterli yiyeceğiniz yoktur , aşağıda sığınağımız var lütfen gelin size yardım edelim " dedi . Bayan Mina ve Bay Gabe çaresiz hızlı ve sessiz bir şekilde sığınağa indiler . Annanın ekmeği zehirliydi ve Gomez ailesine ekmeği verip ölmelerini bekledi ki yarım saat sonra hıçkırarak öldüler . Anna çok hızlı hareket etmeliydi . Robert , Gomez ailesini kenara çekti . Joe ise annesinin istediği kurtboğan otlarını getiriyordu. Anna yeni bir parşömen kağıdı ve bardak çıkarttı . daha sonra Gomez ailesinin bileklerini kesip kanlarını bardağa damlattı . sonra büyülü sözcükleri okudu ve kurtboğan otlarını içine attı . Her sözcüğünde fırtına dahada şiddetleniyordu. Anna 'nın burnundan ve kulaklarından kanlar akmaya başladı . Doğaya karşı geliyordu ve doğada buna tepkisini çok açık gösteriyordu. Büyü bittiğinde Anna yere yığıldı . Joe ise koşarak annesinin yanında gitti . Yanağına hafifce vurdu
"Anne kalk , uyan ANNEE!" diye bağırdı Robert ise Joe ya yumruk attı .
"Kes sesini aptal . Askerlerin dikkatini burayamı çekeceksin , iç şunu çabuk asıl çözüm burda , orda değil"dedi Annayı göstererek.
Joe ağlıyordu fakat başka çaresi yoktu . Bardağın yarısını içti sonra babasına verdi oda hızla içti . İlk önce başları ağrıyordu . Sonra karınlarına ağrı girdi ve bayıldılar . Uyandıklarında çok aç hissediyorlardı . Her şeyin kokusunu çok net alabiliyorlardı ve en çok kan 'ın kokusunu . Annesinin o taptaze kan kokusunu duymamazlığa gelemiyordu . Açlığı ona bir süre sonra ordakinin annesi olduğunu unutturmuştu . Yüzü birden buruştu dişleri irileşti ve gözleri kıpkırmızı oldu , annesinin boynunu tuttu ve bütün kanını emmeye başladı . İlk kaybını burada yaşamıştı ve yıllar sonra bunun kaybının ne kadar acı ve zor olacağını bilmiyordu
99 YIL SONRA
New York sokaklarında kendinden emin yürüyordu Joe . Hala 18 yaşında gözüküyordu ve eskisine göre daha güçlü kasları vardı . Kendine güveniyordu . Babası ile yollarını o ilk büyüyü yaptıkları gün ayırmışlardı zaten . Gece saat 12 idi . Açık bir bara girdi ve barmene seslendi
"Hey dostum , bir bira lütfen " dedi . O sırada barmen ve bar tezgahını temizleyen kadın Joe ya baktı . Joe donup kalmıştı . Bu nasıl mümkün olabilirdi ? 99 yıl önce öldürdükleri Bayan Mina ve Bay Gabe karşısındaydı. O gece orayı terk ettikten sonra ne olmuştu , çok şaşkındı .
"Ama siz.siz. ölmüştünüz.."
"Öldük tabiki seni aptal . Çok kısa bir süre burdayız. Ufak bir intikam olayımız vardıda onu halletmek için burdayız"dedi Bayan Mina sırıtarak.
..........
vampir çok guzel aile çok guzel kurgu da güzel bilindik ama intikamci ruh olmamış pek gamze açıkçası çok iyi gidiyordu ruhu bekledim bekledim ama bi okuyucu etkileyecek türden değildi o yüzden 7 veriyorum
Konu: Geri: Lullaby* Hikaye Dersi Ödev Teslim Ptsi Haz. 17, 2013 7:50 am
Mrs.Butler huysuzlanıp duruyordu. Aslında haklıydı. Artık yeni bir eve taşınma zamanı gelmişti. Mr. Butler yarın işten çıkar çıkmaz yeni bir ev bakacağına dair söz verdi ve evden çıktı. İş çıkışı arabasıyla ev ararken bir anda kendini son derece huzurlu bir mahallede buldu. Mahallede konut olarak sadece köşkler vardı ve mahallenin diğer ucundaki köşk satılıktı! Tam aradığım fırsat diye düşündü ve satılık yazısının altındaki numarayı çevirdi. Ev sahibi hemen geleceğini söyleyip telefonu kapattı. Mr.Butler ev sahibi gelene kadar etrafa göz gezdirdi. Küçük bir kasabaydı sanki burası, her taraf yemyeşildi. Son derece kısa bir bekleyişten sonra ev sahibi geldi. Evi gezdiler. Son derece konforlu bir evdi. Mr.Butler ev sahibine fiyatı sorduğunda, ev sahibi böyle güzel bir köşke göre oldukça ucuz bir fiyat istedi. "Neden bu kadar az bir fiyat istiyorsunuz?" dedi Mr.Butler Ev sahibi yutkundu ve: "Bu eve giren kiracılarım ya da sattıklarım, bu evde bir ruh , hemde intikamcı bir ruhun , dolaştığını söyleyip evi boşalttı. Öyle ki en son müşterim bir kiracıydı ve eşyalarını bırakıp kaçtı." "Aah, inanmam ben böyle şeylere. Son derece saçma! Ruhmuş, intikamcıymış, mış, mış..." diyerek dalga geçti. Ev sahibi karşısındaki adama şaşırarak baktı. Bu onun için büyük bir minnetti. "O zaman anlaştık" diyerek sırıttı ve elini sıktı. Mr.Butler böyle güzel bir köşkü uydurma hikayeler yüzünden ucuza alması kendisi için paha biçilmezdi. Tam evden çıkıyordu ki ev sahibinin sesini duydu: "Mr.Butler size söylemem gereken bir şey daha var." Adamın sesindeki burukluğu Mr.Butler fark etmişti. "Yine şu saçma sapan hikayelerdense unut gitsin!" dedi ve evden çıktı. Demek ki yine uydurma bir hikayeydi. Eve geldiğinde müjdeyi verdi. Tabi o öyküleri anlatmadı. Çünkü: Kendisi ne kadar inanmıyorsa, oğlu o kadar inanıyordu. Aradan 1 ay sonra eve taşındılar. Mr.Butler bu iş için 5 işçi tutmuştu. İşçiler eşyaları taşırken duvarın kenarına oturdu ve mis gibi havanın keyfini çıkardı. Oğlu ve eşi de evi geziyordu. O sırada evlerine doğru yaklaşmakta olan bir kadın gördü. Kendinden geçmiş bir kadın. Eski püskü elbisesinin orası burası yırtılmıştı. Simsiyah saçları neredeyse 1 aydır taranmıyor olmalıydı. Ağır adımlarla yaklaştı ve kesik kesik konuşmaya başladı. "Buraya...taşınmamalısınız...Burası...eskiden beri...lanetli." Mr.Butler uzun bir "of" çekti. Ne zaman kurtulacaktı böyle şeylerden? O sırada kadının arkasından bir çocuk geldi. Önce oğlu olduğunu düşündü ama böyle bakımsız bir kadının böyle bakımlı bir oğlu olamazdı. "Dinleyin onu! Onun psişik özelliği var! Geleceği görebiliyor." O sırada köşkten oğlu çıkageldi. Lanet olsun! O şu anda en son isteyeceği şeydi. Kadının arkasından gelen çocuk bir kağıt çıkardı. "Bayım, eviniz lanetli ! Bir ruh tarafından. Geçmişten beri oraya gelen herkesten intikam alıyor. Çünkü: Zamanında buraya taşınanlar ona çok kötü davranmış. Denilene göre evinizin altında o ruhun mezarı var. O mezarı yakıp öldürebilirsiniz o ruhu ancak. Ayrıca bayım, yarın ayın 27 si. Her ayın 27 sinde mahallemize bir vampir gelir ve denilene göre sizin evinizdeki ruhla birleşir..." "YETER!" Mr.Butler sesini son derece yükseltmişti. Oğlunun yüzündeki dehşet ifadesini görebiliyordu. Derhal onu içeri gönderdi. Karşısında duran çocuğa baktı ve: "Bana bak çocuk! Biz böyle şeylere inanmıyoruz. Bizim zamanımızı çalma ve aklımızla oynamaya çalışma! Bize bir şey olursa o zaman gel! Şimdi DEFOL!" Çocuk başını eğdi ve son derece kısık bir sesle: "Ben sadece sizi uyarmaya çalışıyordum" dedi ve gitti. Adam lanet okuyarak eve girdi. Ertesi gün kahvaltıda yine çocuğunun o dehşet verici yüz ifadesini gördü. O gün evdeydi, işten izin almıştı. Oğluna birlikte bodruma inmeyi teklif etti, "Böylece biraz tamir işlerinden anlarsın, ha?" dedi. Oğlu kafa sallayarak kabul etti. Kahvaltıdan sonra birlikten aşağı indiler. İçerisi zifir karanlıktı. Eski bir tavan lambası buldular. Hani şu iple çekilenlerden. Çocuk ipi çekti ve karşısında çıkan görüntüden dolayı gözleri kocaman oldu. Hemen, boruları tamir etmekte olan babasını çağırdı. Çocuk bir masa görmüştü. Üzerinde bir yığın kağıt,kitap ve eski bir mürekkep kutusu vardı. Hepside küflenmeye yüz tutmuştu. Neredeyse yarım yüzyıllık gibiydiler. Mr.Butler el fenerini masanın üstene doğru tuttu. Masanın üstündeki bütün kitaplar, kağıtlar vampirler ve ruhlarla ilgiliydi. Gözleri korkuyla açıldı çocuğun. Mr.Butler'ın siniri tavan yapmıştı. Bütün bu zırvalıklara inanan çocuğu şimdi bunlarla kafasını bozacaktı. Cebinden çakmağı çıkardı. Tam yakacaktı ki çocuğunun sesini duydu: "Baba lütfen yapma. Belki...işimize yarayabilir." Babası yavaşça çakmağı geri çekti. Çocuk masanın üstündekileri kucakladığı gibi koşarak bodrumdan çıktı. Bu kadarda şey fazlaydı. Sinirle çakmağı yere attı ve yukarı çıktı. Oğlunu bir türlü odadan çıkaramadılar. Bütün o zımbırtılarla uğraşması hiçte iyi değildi. Akşama doğru büyük bir fırtına koptu. Bütün köşklerin kepenkleri sıkı sıkı kapatılmıştı. Demek ki herkes inanıyordu bunlara. Mr.Butler koşarak oğlunun odasına gitti. Uzun bir uğraşın sonunda içeri girebildi. Çocuk babasının konuşmasına fırsat vermeden: "Hepiniz bunlara inanmak zorundasınız! Bunlar gerçek! Bugün ailemizden biri ölebilir. Baba, o mezarı bulup yakmamız lazım ve birde o vampiri öldürmemiz." Mr.Butler çocuğu için oyun oynamaya hazırdı, her ne kadar halâ bunlara inanmasa da.... Birlikte tekrar bodruma indiler. Çocuğu resmen ruh uzmanı olmuştu. Bundan hiç hoşlanmadı Mr.Butler, ama çocuğuna yardım etti. O sırada karısının çığlığı duyuldu yukarıda. Mr.Butler çocuğunu unutup son hız bodrumdan çıktı. Karısı mutfakta kan içinde duvarın dibinde yatıyordu. Mr.Butler ne yapacağını şaşırdı. İnanmalı mıydı bunlara? Ama karısını kan içinde gördükçe kendisi de fenalaşıyordu. Bildiği ilk yardımları uyguladı. Kalbi hala atıyordu ama bir türlü uyandıramıyordu karısını. O sırada çocuğu çıktı. "Sakın buraya bakma!" diye haykırdı babası. Çocuk arkasını döndü ve: "Annemi de al gel bu evden hemen çıkmamız gerek! Aşağının tamamını ateşe verdim. Gerekli olacak her şeyimiz sırtımdaki çantada. Çabuk!" Mr.Butler karısını kucakladığı gibi köşkten dışarı çıktılar. Kendisi de kana bulanmıştı. Karısını bu hala getiren o şey miydi? Yani mezarını yakmaya çalıştıkları? Ev hızlı bir şekilde alev aldı. Ama bir sorunları daha vardı. Vampir! . Çocuk acıklı gözlerle annesine baktı ve " İntikamını bizden mi aldın ha? Ama yok olacaksın artık." diyerek kendi kendine konuşmaya başladı. O sırada yine o kadın göründü kendilerini uyaran kadın! Elinde mızrak vardı. "Bunu al yavrum. Bu vampiri anca sen öldürebilirsin. Az sonra ortaya çıkar" dedi ve oğluna doğru mızrağı uzattı. Oğlu mızrağı iyice kavradı. Teşekkür etmek için arkasını döndüğünde kadın ortalıkta yoktu. "Öldüreceğimize kaçsak ya?" dedi babası acıklı bir sesle. "Olmaz! Son derece hızlılardır. Bizi çok kolay yakalar." Herkes evlerinde olduğu için belki vampiri bulmak kolay olacaktı. Bir anda arkada bir gümbürtü duyuldu. Çocuk hızla arkasını döndü. İşte oradaydı. Gözlerinin ikisi de farklı renkteydi. Dişlerinden ikisi uzundu. Aynı kitapta anlatılan gibiydi. Çocuk 1 saniye tereddüt etmeden mızrağı vampirin kalbine doğru fırlattı. Tam hedefe! Acıyla inledi. Mr.Butler etrafına baktı. Kucağında bir ruh tarafından yaralanmış karısı, karşısında bir ruh için yanmakta olan evi ve arkasında oğlunun mızrakla öldürdüğü bir vampir bunlara inanmaması için kör olması gerekirdi artık.
Hiç iyi değilim bu konularda, sonlara doğru iyice saçmaladım :utan: Düşük notumu bekliyorum.